Rumlara aşık olmak ya da Türk’ten nefret etmek…

39
reklam alani

Bu yazıyı ilk defa 22.12.2018 günü yayınlamıştım. Döne döne ayni şeyleri yazmak, Kıbrıslılar’ın en büyük talihsizliğidir ama yüz yıl beton gibi duran hep aynı şeylerle uğraşırsanız, kendinizi tekrarlamaktan başka çareniz de yok!

“Aidiyeti cihetiyle” tekrar yayınlıyorum…

Hangi Kıbrıslı Rum’a sorsanız, ” Bizim Kıbrıslı Türkler ile hiçbir sorunumuz yoktu. Onlar bizim paskalyamızı, biz onların bayramını kutlar, bir birimizin düğünlerine gider, gül gibi geçinirdik!” der… Nikos Sampson’un bile çok sevdiği bir Türk arkadaşı vardı, bilirim……

Yorgacis’in sağ kolu, Akritas Planı’nda adı Lefkoşa Bölge Komutanı olarak geçen Nikos Ionnou’nun babası Lefke’de komşumuzdu, evlerinde çok yemek yedim. İngiliz’den idam yedi, asılmadan cumhuriyet ilan edince kurtulduydu. Evinde biz sarımsaklı fasulye plâkisine kaşık sallarken, bu meğer o yandan gidip, Yunanistan’dan bin tane tüfek ayarlayıp, Kıbrıs’a getiriyormuş! “Ahbaplık, baki”! Ben de adamın evinde yemeği yer, eve gelince elbise dolabının içini karıştırırken, ayakkabı kutusunun içinde dayımın Takarof’unu, babamın teşkilat için madenden yürüttüğü dinamitler ve saniyeli fitilleri bulurdum. “Ganeppa’nın” altındaki sandıkta da “Sterling Gun” dururdu… o aksataya aşinalığım o yaştan ve bu yüzdendir… Markos Dragos’un babası Kiriyagos Drago de son güne kadar Lefke’de yaşamış, herkesin sevdiği, “Teşkilat”ın bile oğlundan dolayı başına bir iş gelmesin diye kolladığı, tatlı bir ihtiyarcıktı…

Olga ve Yanulla ile hikâyemi kaç kitabımda anlattım. Andreas Lafkaridis ile sıcak ekmeğe zeytin yağı katarak yediğimizi, her ikimiz de çocuklarımıza anlatıyoruz…

İnsanlar yan yana yaşarken, birbirlerini severler, nefret ederler, kızarlar, iğrenirler, aşık olurlar, ilişki kurarlar, birlikte hüzünlenir, ya da coşkuya kapılırlar.

Bu birlikte yaşam gerçeğini dile getirenler, sanırlar ki bunu söyleyince, iki halkın mensupları “Yaaa öyle miydi? Hade gelsinler kucaklaşalım, ölen binlerce insanın hatırasını da çuluna ölmüşler, sayıp, bu yaşananları hiç yaşanmamış sayıp, tarihten ve hafızamızdan kaldıralım!” diyecekler… Türk olsun, Rum olsun…

Yanılıyorlar!

Yanılıyorlar, çünkü sanıyorlar ki Kıbrıs Sorunu’nun kökeninde, insanların birbirini sevmesi ya da nefret etmesi yani duygular yatıyor! Birbirinden nefret edenlerin sesini kısar, sevenleri de olanların sesini baskın kılarsak, mesele biter… Oysa bu ada her görüşten kişinin, karşı halktan sevdiği insanlar da var, nefret ettiği insanlar da… bu ne sevilenlerin ve sevenlerin üstünlüğüdür ne de nefret edilenlerin aşağılığı…bununla bu mesele biter mi?

Bitmez……

Çünkü son derecede bir sosyal rasyonaliteye dayanıyor Kıbrıs Sorunu…… En güzel tanımını, hayrettir ama genç bir papazın ağzından duymuştum, o farkında olmadan:…

“Sizinle farklı bir tarih yaşadı diye, farklı kültürel değerler ve farklı bir kimlik edindi diye, farklı insanlara, diskriminasyon yapmak”tan bahsettiydi o genç peder, ortak konuştuğumuz bir üniversite panelinde…

Evet,… Kıbrıs Sorunu’nun nedeni, kişisel ya da toplumsal da olsa duygular değil, son derecede rasyonel, farklı tarihsel süreçlerden gelen; iki farklı kimliktir.…

Makarios, bizden nefret ettiğinden ENOSİS’çi değildi…Kıbrıslı Helen olduğundan öyleydi ve nefret ettiyse bizden, ( Kişisel olarak etti mi? Onu da bilmiyorum doğrusu!) ENOSİS’i engellediğimiz için, etmiştir. Çünkü ona göre biz o amacını engellediğimizde, kendi kimliğinin gelişmesine engel oluyorduk! Rauf Denktaş da Rumlar’dan nefret ettiğinden kurmadı TMT’yi… Türk olduğu için kurdu… ve bu gerçeklik de onun kişi olarak elinde olan bir şey değildi. Kendi dışında tarihin hepimize bahşettiği bir nitelik idi objektif insan iradesinden bağımsız olduğundan, insan eliyle değiştirilemez de……

Kendi tarihinizi değişik yazabilirsiniz, ama söyleyeceğiniz yalanlar, o tarihin ruhunuzun gözeneklerine doldurduğu kültürü değiştiremez.… Kimlik de zaten, kültürdür, en sonunda.…

O bakımdan Kıbrıs Sorunu’nu eğer Kıbrıslılar bitirecekse, duygusal meseller okumayı ya da “Bir çıracık uydursak da sarılıp yatsak” hevesinde duygusal rüyalar kurmayı bir yana bırakarak; adadaki iki farklı kimliği önce kabul edip, sonra da saygı istemeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Mesele ne nefrettir, ne de kara sevda…… Rasyonel bir kimlik farklılığıdır.… Duygularla alâkası yok!

” Mutasavver” İtalyan nenenin kimin koynuna girdiği de hiç mesele değildir. Boşuna rezil edip durmayın rahmetliyi. …

Kıbrıs Postası

Paylaş