Views: 0
Erhürman, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde konferans verdi.
CTP’den yapılan açıklamaya göre, DAÜ-SEN’in Konferans Dizisi kapsamındaki konferansta, “Kıbrıslı Türklerin Bugünü ve Geleceği” konusu tartışıldı.
Doç. Dr. Hasan Güngör’ün moderatörlüğünde gerçekleşen konferansta Erhürman, Kıbrıs Türk halkının içinde bulunduğu durumun tespitini yaparak geleceğe yönelik öngörülerini paylaştı.
“TOPLUMUMUZDA GEÇMİŞTEN BERİ VAR OLUŞA DAİR KAYGILAR YAŞANIYOR”
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, konuşmasında Kıbrıslı Türklerin var oluşlarını ve kimliklerini geleceğe taşımak konusundaki kaygılarının çok uzun yıllardan beri devam ettiğini ifade etti. Bunun küçük toplum olmakla bir ilintisinin kurulabileceğini ancak tüm küçük toplumların bu endişeleri aynı boyutta yaşadığını söylemenin mümkün olmadığını belirten Erhürman, “bu duyguyla yaşanmaz. Yapmamız gereken, “burada bir şey olmaz”, “biz bir şey yapamayız” düşüncesini çoğaltmak değil, Kıbrıslı Türklerin özne olma pozisyonunu her koşulda her gün biraz daha artırabilmek için neler yapmamız gerektiğini konuşmaktır” dedi.
ÜÇ AYAKLI VİZYON
Uzun zamandır üç ayaklı bir vizyondan bahsettiklerini kaydeden Erhürman, “bunlar; en kısa sürede kapsamlı çözüme ulaşmak, bizden kaynaklanmayan sebeplerle kapsamlı çözüme ulaşamadığımız koşullarda Güven Yaratıcı Önlemler ve tek yanlı hamlelerle adım adım çözüme yaklaşmak, Kıbrıs Türk halkını, uluslararası hukuk ve toplumla buluşturmak için proaktif bir dış politika izlemek ve kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasi yaratmaktır” diye konuştu.
Bu üç ayağın üçünde de eş zamanlı olarak hummalı bir çalışma içerisine girmek gerektiğini ifade eden Erhürman, bir an önce kapsamlı çözüme ulaşmak için çalışmanın, kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasi için çalışmayı engellemediğini, Kıbrıs Türk halkının insan kaynaklarının her üç alanda da eş zamanlı çalışmak için yeterli olduğunu belirtti.
Erhürman, “İmarda, şehirleşmede, turizmde, yükseköğretimde, ekonomide, eğitimde, sağlıkta plansızlık, rotasız bir gemi gibi nereye gittiğimizi bilemeden savrulmamıza yol açtı. Sadece burnumuzun ucundaki dalgaları aşmaya çalışarak gemiyi yönetmeye çalıştık. Artık bir vizyon çerçevesinde, planlı ve programlı bir biçimde çok çalışmaktan başka çaremiz yok” dedi.
“COĞRAFİ TEMELLİ FEDERASYON MASAYA TÜRK TEZİ OLARAK GELDİ”
‘Çözüm formülü nedir’ tartışmasının yeni bir tartışma olmadığını, Kıbrıs Rum tarafının 1960’tan sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üniter bir devlete dönüşmesini istediğini belirten Erhürman, coğrafi temelli federasyon tezinin ise masaya Türk tarafınca getirildiğini kaydetti.
“Bu tez, orijinalinde bir Türk tezidir. Türk tarafınca masaya konmuş bir tezdi. Bunun da temelini siyasi eşitlik oluşturacaktı. Şu an masadaki tez de budur” diyen Erhürman, 1990’ların sonunda Kıbrıs Türk tarafının ‘bu tezle ilerlememiz mümkün değil’ diyerek konfederasyonu dillendirdiğini ancak sonra yine federasyona dönüldüğünü hatırlattı.
Son dönemde ise AB çatısı altında iki ayrı devlet formülünün “gerçekçi formül” olarak hükümet programında yer aldığını vurgulayan Erhürman, “doğru zeminde haklılığımızı anlatmakta ısrarcı olmadığımız durumda, bir an önce kapsamlı çözüme ulaşma hedefinde de, kapsamlı çözüme ulaşamadığımız koşullarda güven yaratıcı önlemler ve tek yanlı hamlelerle adım adım çözüme ulaşma hedefinde de engellerle karşılaşıyoruz” dedi.
“HÜKÜMETİN FORMULÜ ÖNGÖRÜLMEZLİĞİN DEVAMINDAN BAŞKA İŞE YARAMAZ”
Erhürman konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kıbrıslı Rumları yöneten siyasi elitlerin ve Anastasiadisin, siyasi eşitliği kabul etmekte dahi güçlük çekerken, BM şemsiyesi altında müzakere masasına oturup KKTC’yi tanımasını, bu da yetmez, BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinin KKTC’nin tanınmasına ‘evet’ demesini, bu da yetmez, 28 AB üyesinin de KKTC’yi tanımasını bekliyorlar. Bu, bugünkü konjonktürde mümkün olmadığına göre kapsamlı çözüme ulaşma beklentimizi on yıllar ötesine taşır ve biz de bu öngörülemez koşullarda yaşamaya devam ederiz demektir. Bu yüzden bir yandan bir an önce kapsamlı çözüme ulaşmak için çalışmaya devam ederken, aynı zamanda ikinci ayakta da uluslararası ilişkilerde çözüm irademizi sürekli anlatmamız ve bizden kaynaklanmayan çözümsüzlüğün bedelinin bize ödettirilmeye devam edilmesinin yarattığı adaletsizliği dünyanın gözünün içine sokmamız gerekiyor.
“PROAKTİF BİR DIŞ POLİTİKA İLE DÜNYAYA DERDİMİZİ ANLATMALIYIZ”
Maraş kapalı kalamaz. Doğrudan ticaret yapma hakkımız daha fazla ertelenemez. KKTC’ye direkt uçuşlar daha fazla ertelenemez. Kıbrıs Türk halkının gençlerinin uluslararası spor müsabakalarındaki temsiliyeti konusundaki engeller daha fazla sürdürülemez. Hellimin tescili konusunda AB sadece Kıbrıslı Rumları muhatap almaya devam edemez. Bütün bunlar bizim kapsamlı çözüm bir an önce gerçekleşsin diye uğraşırken aynı anda dünyaya anlatmaya devam etmemiz gereken şeylerdir. Bunları oturarak anlatmak mümkün değil. Proaktif bir dış politikayla, durmadan, oturmadan, bıkmadan, usanmadan her platformda bunları anlatmalıyız.
“KENDİ KENDİMİZİ YÖNETMEKTEKİ EKSİKLİKLERİMİZİ TAMAMLAMALIYIZ”
Bizim, bu ülkede kendi ayakları üzerinde bir ekonomi ve demokrasi yaratma zorunluluğumuz var. Kendi kurumlarımızın ürettiği kararlarla kendi kendimizi yönetme konusundaki bütün eksikliklerimizi hızla tamamlamaya ihtiyacımız var. Bu söylediğim ne diğerlerinden bağımsızdır ne de uzun yıllardan beri verdiğimiz varoluş mücadelesinin dışındadır. Çünkü bu Kıbrıs Türk halkının özne olması demektir. Kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratamadığımız sürece kendi ayakları üzerinde duran demokrasi, kurumlar yaratmamız ve o kurumların kararlarıyla kendi kendimizi yönetmemiz maalesef son derece güçtür. Biz somut olarak deneyimleyerek de gördük ki kendi ayaklarımız üstünde durmamız mümkündür. Kıbrıs Türk halkının bunu başaracak bilgisi de gücü de vardır”.