Views: 0
Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Serdar Denktaş, Türkiye ile KKTC arasında imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nın içerisinde “çok ciddi şekilde toplumsal huzursuzluk yaratacak ve ülke demokrasisini geriletecek” maddeler bulunduğunu savundu.
Serdar Denktaş yazılı bir açıklama yaparak, Türkiye ile KKTC arasında imzalanan işbirliği anlaşmasını değerlendirdi.
“UBP-HP hükümetinin kuruluş nedenleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor” diyen Denktaş, anlaşmayı madde madde ele alarak değerlendirmelerde bulundu.
Maliye Bakanlığı Gnelgesi uyarınca Bkanlığın onayı olmaksızın toplu iş sözleşmesinin zaten imzalanamayacağını ifade eden Denktaş, şunları kaydetti:
“4’lü hükümet döneminde BRT ve Kıb-Tek bu kurala uymamıştır. Bu nedenle Maliye ve iki kurum arasında sorun yaşanmıştır. Bu durumun tekrar etmemesi için 4’lü koalisyon hükümeti gerekli tedbirleri almıştı. Halen yürürlükte olduğuna inandığım ve kendi inisiyatifimiz ile yayınladığımız Genelgenin varlığına rağmen bir ‘Uluslararası Antlaşmanın’ içerisinde KKTC Hükümeti üzerinde yaptırım şeklinde böylesi bir maddenin konması ne etik ne de diplomatik açıdan doğrudur.
TİS imzalanmaması durumunda da ek tahsilatların geçerliliğinin devam etmemesi hususu sendikaları uzlaşmaya zorlama ve aşırı talepleri geri çekmelerini sağlamak için bu metne dahil edilmiştir.
Bu konu 4’lü koalisyon hükümeti dönemi gündemimize gelmemiş yeni bir unsurdur. Bu noktada sendikaların makul talepleri de hükümetin kabul etmemesi durumunda veya siyasi nedenlerle reddetmesi durumunda, tüm tahsilatların ortadan kalkması gündeme gelecek ve bu durum sosyal patlama ile sonuç verebilecektir.
“SENDİKAL HAREKETİN GÜCÜNÜ KIRMAYA YÖNELİK UNSURU KABUL EDEMEM”
Çok açık bir şekilde ‘sendikal faaliyetlerin durdurulması ve sendikaların kapatılması’ yönünde bir madde yazılarak daha samimi bir yaklaşım sergilenebilirdi. Çalışanın hakkını korumakla sorumlu olan sendikal hareketin gücünü kırmaya yönelik bu unsuru kabul etmem mümkün değildir.
“BİZDEN KAYNAKLANMAYAN KRİZ…”
2018 ikinci yarısı; TC kaynaklı kredi ve hibelerin durdurulduğu, döviz krizinin yaşandığı olağanüstü bir dönemdi. Yatırımların durması nedeniyle oluşan ekonomik durgunluğu bir nebze olsun aşmak için kamu çalışanlarına hayat pahalılığının iki puan üstünde bir ödeme yapılmıştı.
Yapılan ödeme, maaşlı kesimin çarşımızda harcama yapabilme kapasitesini yitirmemesi, bu sayede iş azlığı nedeniyle esnafın zora girmesi sonucunda ortaya çıkabilecek işsizlik sorununu asgariye indirme gayesi taşımaktaydı. Yasalarımızda da buna aykırı bir madde bulunmamaktadır.
Bizden kaynaklanmayan bu kriz yaşanmamış olsa bütçe planlanmasına uygun olarak TC katkıları devam etmiş olsaydı böyle bir önleme gerek kalmazdı.
Şimdi bu protokole benzeri uygulamaları önleyici bir madde konulması 2018 yılında yaşanan zorluklara rağmen kendi gelirlerimiz ile o zor dönemi geçme gayretimizi cezalandırmaktan başka bir şey değildir.”
“TÜRKİYE ÇALIŞABİLECEĞİ BİR HÜKÜMETİ GÖREVE GETİRDİ PARA AKIŞINI YENİDEN SAĞLADI”
Serdar Denktaş, Kıbrıs Türk halkı ve onu temsil eden STÖ ve siyasi partilerin, gerçekte bir özveri gerekmesi halinde işinden de aşından da kesmek sureti ile gerekli özveriyi yapabileceğini ispat etmiş bir halk olduğunu vurgulayarak, “Türkiye çalışabileceği bir hükümeti iş başına getirip 2018 Temmuz’dan itibaren durdurduğu para akışını yeniden başlattığına göre, kendi imkanlarımız ile çalışanlarımıza sağladığımız ek ödeneğin geri alınmasını talep etmişse dahi, bugünkü hükümetin bunu kabul etmemesi gerekirdi. Sorumlu olmadıkları olaylar neticesinde gelişen bir durumdan dolayı çalışanın cezalandırılması kabul edilebilecek bir yaklaşım olamaz” ifadelerini kullandı.
“TARIMDA AYMAZLIK”
Denktaş, tarım politikasında ciddi bir reform yapılmaksızın yıl bütçesi içinde kullanımı ve bir sonraki yıla borç bırakılmamasının pratikte mümkün olmayacağını belirterek, bile bile bu maddenin altına imza koyulmasının “aymazlığın ta kendisi” olduğunu savundu.
Sendikalarda olduğu gibi tarım sektörüne de “kapatın dükkânı” denmesinin daha samimi bir yaklaşım olacağını ileri süren Denktaş, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Gerçekten kontrol altına alınması gereken ek mesai harcamalarının alternatifi ek personel istihdamı ve buna bağlı olarak alınacak diğer tedbirlerdir. Bütçeye konulan rakamı aşmamak için bu maddeye imza konması ağustos-aralık aylarında ek mesai çalıştırılmamasını gündeme getirecek ve bu da sağlık, gümrük, ulaşım ve emniyet gibi temel hizmet alanlarında aksamalara neden olacaktır.
Sözünü ettiğim ek istihdam hedefi ise yine bu programda imza altına alınan istihdam politikası ile mümkün olamayacaktır.
“UBP VE HP HİÇ DÜŞÜNMEDEN İMZA ATTI”
UBP-DP ve 4’lü koalisyon hükümeti süresinde bakanlıkların talepleri doğrultusunda hazırlanan Kamu İhale ( Değişiklik ) Ysa Tasarısı UBP ve HP oyları nedeni ile geçirilememişti. Şimdi aynı ikili bu yasanın geçirilmesi için belli ki ‘bize protokol ile talimat verin, bu şekilde kendimizi aklayalım’ pozisyonunu benimsemiştir.
Bir başka değişle geçmişte reddettikleri bazı tasarıları yasalaştırmak için Protokol arkasına sığınma yöntemi geliştirmişlerdir.
4’lü koalisyon döneminde Kooperatif Merkez Bankası’na var olan kamu borçları ile ilgili protokol imzalama aşamasına gelinmişti ve bu hayata geçmelidir.
Türkiye kanadının bir takıntı haline getirdiği kooperatif iştiraklerinin kapatılması veya özelleştirilmesi artık geçerli değildir. Koop Merkez Bankası artık eskiden olduğu gibi bu kuruluşları sübvansiye etmemektedir.
Bu kuruluşlar kendi ayrı genel kurullarını yaparak kendi yönetimlerini seçmektedirler. Bu kuruluşlar da devrettiğimiz dönemde kar eden ve tarım sektörünün ihtiyaçlarını daha çok karşılayabilen ve sektör ile piyasada denge unsuru olarak çalışan kuruluşlardır.
Bu kuruluşlar kooperatifçiliğin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu kuruluşları elden çıkarak kooperatifçiliğe son vermek istiyorsak bu maddeye imza atardık. Biz atmadık ama UBP-HP hükümeti hiç düşünmeden imza atmıştır.”