Çözüm korkusu Anastasiadis’in en büyük korkusu haline dönüştü

53
reklam alani

Views: 0

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, Rum tarafındaki, uzlaşılmış ilkelere aykırı davranış biçimlerinin, Kıbrıs Konferansı’nın çöküşünü hazırladığını belirtti.  Burcu, Kıbrıs Konferansı öncesinde federal anayasanın yazılımına başlanması için varılan uzlaşıya karşın, Kıbrıs Rum tarafının görevlendirme yapmamakta ısrarlı tutumunu sürdürdüğünü kaydetti.

Burcu, birinci Mont Pelerin zirvesi öncesi müzakere masasının kilitlendiğini ve kendi kendini tüketen bir şekle büründüğünü söyledi.

Birinci Mont Pelerin zirvesi öncesi müzakere masasının kilitlendiğini ve kendi kendini tüketen bir şekle büründüğünü anımsatan Burcu, “Bunu kıran da Cumhurbaşkanımızın cesaretle yaptığı girişimdi. Mont Pelerin’deki birinci toplantıyı, Sayın Cumhurbaşkanımızın girişmleri ve ısrarları üretti” dedi.

Burcu, bu sabah Kanal T’de yayımlanan Damla Dabiş Özel’in hazırlayıp sunduğu “Günaydın Kıbrıs” programında, Kıbrıs müzakere süreciyle ilgili açıklama yaparak, soruları yanıtladı.

Mont Pelerin toplantıları sonrasında Kıbrıs’a ilerleme sağlama amacıyla dönüldüğünü anımsatan Burcu, Rum liderliğinin zamana oynayan tutumu nedeniyle bunun başarılamadığını söyledi.

Bunun yanı sıra Crans Montana aşamasına kadar işi ileriye taşıyan, olumlu yönde teşvik edenin yine Cumhurbaşkanı Akıncı olduğuna dikkat çeken Burcu, “Beklenen süreç ilerlerken, sürece karşı olanların propagandaya başlayacakları belliydi. Bizi ‘vatan haini’ olarak suçladılar, biz tüm zorlukları göğüsleyerek süreci devam ettirdik, ancak bu kararlılığı Anastasiadis’te göremedik. Çözüm korkusu Anastasiadis’in en büyük korkusu haline dönüştü” dedi.

“MİMAR KIBRIS TÜRK TARAFI OLDU”

Barış Burcu açıklamalarına şöyle devam etti:

“Anastasiadis, şöyle düşündü, ‘Bu çerçeve içerisinde biz çözümü ben siyasi partilere, bürokrasiye ve topluma nasıl kabul ettirebilirim, ikincisi; bunu nasıl uygularım’ bu korkuları zamanla Anastasiadis’te görmeye başladık. En büyük arzusu en büyük korkusu haline geldi. Bu nedenle kaydedilen ilerlemeler durma noktasına geldi, hatta gerilemeye başladı. Örnek verecek olursak Türkiye’de Haziran’da seçimleri vardı, ‘durun bakalım Türkiye’de nasıl bir yapı ortaya çıkacak’ diyerek bir boşluk yarattı ve bu nedenle herhangi bir ilerleme yapılmadığı yönünde bir propaganda yapılmaya başlandı.

Gerçekleştirilecek zirve için Anastasiadis şöyle bir ön şart koydu: ‘Toprak konusunda beni tatmin edeceksiniz, Konferans sadece güvenlik ve garantileri görüşmek için oluşturulacak, bunda da beni tatmin ederseniz geriye kalan konularla ilgili müzakereye ancak o zaman başlarım’ böyle bir şey 11 Şubat belgesinin ilkelerini yok eden bir anlayış, bunu kabul edemedik, şiddetle karşı koyduk.”

Crans Montana’daki Kıbrıs Konferansı’nın mimarının Kıbrıslı Türkler olduğuna işaret eden Barış Burcu, “Bizim konferansı yapmak istememizin nedeni raydan çıkmak üzere olan Rum tarafının raydan çıkmasını engellemekti. Bunun için her türlü çabayı iyi niyetle gösterdik. Her türlü uyarıyı yaptık ancak yeni ilerlemeler kaydedemedik” dedi.

Bucu, şöyle devam etti:

,“Ne BM, ne de biz, Kıbrıs’ta rayda tutamadık. Tekrar raya oturtma imkânı olacaksaydı bu ancak Kıbrıs Konferansı’nda olacaktı. Süreci rayda tutmak ancak Crans Montana’deki Kıbrıs Zirvesi içerisinde bir yapıyla olurdu, eğer orası da tükenecekti ki tükendi. Kıbrıs Konferansı toplanmalıydı ve Cumhurbaşkanımız Akıncı toplanılması için kararlı bir yaklaşım sergiledi. Çünkü bunun doğru olduğuna inandı. Sonuç üretilmesinin başka bir yolu yoktu, sonuç üretilmezse de durumun tespitinin uluslararası gözlemciler tarafından gözlemlenmesinin başka bir yolu yoktu, biz bunu yaptık.”

“PRATİĞE GELİNCE ADIM ATMIYORLAR”

Rum tarafındaki, uzlaşılmış ilkelere aykırı davranış biçimlerinin, konferansın çöküşünü hazırladığını belirten Barış Burcu, Kıbrıs Konferansı öncesinde federal anayasanın yazılımına başlanması için varılan uzlaşıya karşın, Kıbrıs Rum tarafının görevlendirme yapmamakta ısrarlı tutumunu sürdürdüğünü de anımsattı.

Zaman kazanmak için de bu noktaların ortak bir şekilde yazılımı için her iki tarafın aynı noktada uzlaşıya vardığını söyleyen Burcu, “Ancak Rum liderliği, güven yaratıcı önlemlerde, Ad-Hoc komitenin Kıbrıs Türk tarafını çözüm sonrasına hazırlamasında ve hidrokarbon çalışmalarının planlamasında olduğu gibi bu konuda da pratikte adım atmadı” diye konuştu.

“TÜRKİYE’NİN AÇILIMI ÖNEMLİYDİ”

Barış Burcu, uluslararası bir anlaşmanın değişebilmesi için, söz konusu anlaşmaya imza atmış bütün tarafların rızasının alınması gerektiğini vurgulayarak, Türkiye’yi güvenlik ve garantiler konusunda uluslararası bir anlaşmadan doğan hakkıyla ilgili açılımda bulunmasının iyi niyeti gösterdiğini vurguladı.

Burcu şöyle devam etti:

“Buna rağmen Türkiye bu konuda, bize güvenlik olanın bir başkasına tehdit oluşturmayacağı, yeni bir sayfada güvenliğimizi de koruyabilecek, Türkiye’nin de hak ve çıkarlarını koruyabilecek ama karşı tarafa da tehdit olmayacak bir açılım yaptı.

Türkiye’nin bu açılımına rağmen bir sonuç elde edilemedi. Türkiye’nin güvenlik ve garantilerle ilgili yapmış olduğu açılım çok önemli bir açılımdır. Onun altını çizmek isterim… Annan Planı BM planıydı, bunun boşluklarını doldurup taraflara sunan BM idi. Bu uluslararası gerçekliği bildiği için kendi döneminde BM Annan Planı’nda güvenlik ve garantiler ile ilgili konuyu tartışmaya açamadı. Rum liderliği sıfır asker, sıfır garanti söylemine saplandı.”

“SORUN, RUM TARAFININ BM PARAMETRELERİNDE BİR ÇÖZÜME HAZIR OLMAMASI”

BM parametreleri konusunda Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın çok açık ve net bir duruşu olduğunu ifade eden Barış Burcu, “Cumhurbaşkanımız daha önceleri defa defa, sorunun BM parametreleri değil, sorun, BM parametreleri içerisinde bir çözüme hazır olmayan ve hazır edilmeyen Kıbrıs Rum toplumu ve liderliğidir demişti” diye konuştu.

Kıbrıslı Rumların gerek toplum gerekse de siyaset olarak BM parametreleri içerisinde nasıl bir çözüm bulacaklarıyla ilgili olarak kendileriyle yüzleşmesi gerektiğini belirten Burcu konuşmasına şöyle devam etti:

“Biz BM parametrelerinin değişmesini niye isteyelim ki? Biz her zaman özgürlüğümüzün, eşitliğimizin ve güvenliğimizin önemli olduğunu ve bir çözümün bunları her zaman içermesi gerektiğini söyledik. Bu 3 unsuru sağlayacak olan şey BM parametreleridir. İki bölgelilik, iki toplumluluk, siyasal eşitlik, egemenliğin eşit olarak iki toplumdan ve kurucu devletten kaynaklandığı, iki kurucu devlet sistemi, kurucu devletlerin birbirine üstünlük sağlayamayacağı noktası, federal yapının, kurucu devletler üstünde hiyerarşik bir üstünlük sağlayamayacağı ilkesi orada var. Bütün bunlarla ilgili ne Kıbrıs Türk siyasetinde ne de Kıbrıs Türk toplumunda, istisnalar kaideyi bozmaz, bir algı bozukluğu yoktur. Algı bozukluğu Rum tarafında var. Bunların ne anlama geldiği ve içlerinin nasıl doldurulacağı konusunda maalesef Kıbrıs Rum siyaseti bugüne kadar yeterli eforu göstermedi.”

‘Bizde hata var mıydı’ gibi sorular var, bütün süreci anlattık ve çok basit bir sorguyla bizim burada kusurlu taraf olmadığımızı üretebilir herkes. Biz BM’ye üye bir ülke değiliz, Rum tarafı tanınmış bir devlet, AB’de oy hakkına sahip değiliz, Rumların ve Yunanistan’ın oy hakkı var, bu 2 buçuk yıllık süreçte AB tüm süreçlerin içerisinde vardı, eğer biz kusurlu taraf olsaydık bizim üzerimizden deyim yerindeyse ‘silindir gibi’ geçerlerdi. Her iki tarafın da açılım yaptığına dair denge koruyucu bir takım söylemlerde bulunuyorsa BM ve bizim üzerimize hışımla gelmiyorsa, bu yapı içerisinde birçok avantajları olmasına rağmen Rumların, bilin ki biz doğru yoldaydık, basit gösterge budur.

BM, Türk tarafının açılımlarının daha mantıklı olduğu ve bunu uyarlamaya hazır olduğu yönünde mesajlar veriyordu, bu da Rumları ciddi şekilde rahatsız ediyordu. Tüm bunların göstergesi bizim kusurlu taraf olmadığımızı anlatıyor. Tüm bu göstergeler göz önünde bulundurulduğu zaman tüm dünya, Cumhurbaşkanımızın uzlaşıcı ve hakkımızı koruyucu şekilde müzakereleri sürdüğünü anlar.”

Paylaş