Views: 0
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun hakkında açıklama yaptığı bir başvuranın avukatları Minhan Sağıroğlu ile Feyzi Hansel, “Meseleyi AİHM’e taşımak zorunda kalmadan önce 10 ay boyunca Cumhurbaşkanı da dahil tüm ilgili devlet yetkilileri ile görüşmemize ve derdimizi anlatmamıza rağmen mevzuatın değiştirilmesi konusunda başarılı olamadık” dedi.
Avukatlar, geçmişte AİHM’in meseleyi Taşınmaz Mal Komisyonu’na yönlendirdiğini ancak başvurana komisyon ile ilgili mevzuatın herhangi bir çare sunamadığını savunarak, esasen yapılması gerekenin; “mevcut yasaya iki satırlık bir değişiklik veya ilave yapılmak sureti ile sorunun kökünden halledilmesi” olduğunu fakat bunun yapılmadığını veya yasama organının bu yönde bir takdir kullanmadığını kaydetti.
Avukatlar Minhan Sağıroğlu ve Feyzi Hansel, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun dün yaptığı basın açıklamasına konu olan başvuran P.L. adına basın açıklaması yaptı.
Avukatlar, Taşınmaz Mal Komisyonu tarafından yapılan basın açıklaması neticesinde “oluşan bilgi kirliliği ve bunun neticesinde yapılan beyanları” kamuoyu nezdinde daha anlaşılır kılmak ve bazı gerçeklere dikkat çekmek için bu açıklamayı yapma ihtiyacı duyduklarını belirtti.
TAŞINMAZ MAL KOMİSYONU HUZURUNDA GÖRÜŞÜLEN BAŞVURU
Açıklamada, Taşınmaz Mal Komisyonu huzurunda görüşülen başvuru şöyle özetlendi:
“İhtilafsız olgular, başvuranın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) dava açmadan önce Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) nezdinde 23 Eylül 2011 tarihli Başvuruyu dosyaladığı, başvuruya konu 3 taşınmaz olduğu ve bu taşınmazların iki adetinin aile şirketinden Başvurana intikal ettiği, diğerinin ise özel aile mülkü olduğu, özel aile mülkü için tazminat ödenmesinin şirket taşınmazları ile ilgili taleplerin geri çekilmesi halinde mümkün olacağı, akabinde 17 Nisan 2015 tarihinde Başvuranın şirket malları ile ilgili taleplerini haklara halel gelmeksizin geri çekmek zorunda kalması neticesinde özel mülkü ile ilgili tazminat kararının çıkması, Başvuranın meseleyi 7 Ekim 2015 tarihinde AİHM’e götürmesi şeklinde özetlenebilir.”
“BAŞVURAN KENDİSİNE TAZMİNAT ÖDENDİĞİNİ İNKAR ETMEMEKTEDİR”
Avukatlar, TMK tarafından yapılan basın açıklamasının, “tazminatın ödenmiş olmasına rağmen inkar edilmiş olmasının ve iç hukuk yolu tüketilmeden AİHM’de dava açılmış olmasının anlaşılır olmadığı” yönünde olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
“Bilinmelidir ki, başvuran ve avukatları hiçbir zaman ödemenin yapılmadığı yönünde bir beyan vermemiştir. Tam aksine, avukatlar olarak bizler, Başvurana ödemenin yapılmış olduğunu AİHM’e yazılı olarak görüşlerimizi içeren yazının 15 ve 16’ıncı paragraflarında bildirdik. Bu husus TMK tarafından bilinmektedir ve/veya bilinmesi gerekir. Dolayısı ile TMK tarafından yapılan basın açıklamasında bunu inkar etmiş olduğumuz iddiası doğru değildir veya gerçekleri yansıtmamaktadır.
“MÜVEKKİLİMİZ GÜNEY KIBRIS’TA HİÇ BİR AÇIKLAMA YAPMAMIŞTIR”
Bu mesele Güney Kıbrıs’ta TMK ile ilgili açılmış olan başka bir dava ile aynı anda Rum basınına konu olmuştur. Bizim meselemiz ile ilgili haberlerin devamı gelmemiştir; ancak bir Rum avukat tarafından temsil edilen diğer AİHM davası halen Rum basınında konuşulmaya devam etmektedir.
Müvekkilimiz, bu konuda Güney’de herhangi bir açıklama yapmamış ve herhangi bir beyan vermemiş olduğunu bilgimize getirmiştir. Dolayısı ile tazminatın ödenmemiş olduğu iddiası, basında haber yapan kişilerin bilgi eksikliğinden kaynaklanmıştır.”
“BAŞVURUYU TMK’YA AİHM YÖNLENDİRMİŞTİ”
Avukatlar, başvuranın ilk kez AİHM’e aynı taşınmaz mallar ile ilgili 2003 yılında başvuru yaptığını, 2010 yılında ise AİHM’in, başvuranı TMK’ya yönlendirdiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
“Başvuranın avukatları olarak bizler, AİHM davamızı 2003 yılındaki başvuruya konu olgular üzerine kurmuş olmamıza rağmen yakınmakta olduğumuz hak ihlallerinin bir kısmı farklı yasal mevzuata dayanmaktadır.
TMK, Başvuranın iç hukuk yolunu tüketmeden AİHM’e başvuru yapmasının anlaşılır olmadığı yönünde bir beyanat vermiştir. Hukukçu olarak bizler Yasanın çare bahşetmediği, uyuşmazlığın çözümüne cevaz vermediği ve yetersiz olduğu durumlarda tüketilecek iç hukuk yolunun söz konusu olamayacağı düşüncesindeyiz. Ne yazıktır ki AİHM tarafından TMK’ya yönlendirilmiş olan başvurana TMK ile ilgili mevzuat herhangi bir çare sunamamıştır.
Ortada bir hak ihlali var ise ve bu insan haklarının ihlali ile ilgiliyse, sizden çare talep eden birisine ‘yasal mevzuat bu ihlali ortadan kaldırmaya müsaade etmiyor kusura bakmayın’ diyemezsiniz. Esasen yapılması gereken, mevcut yasaya iki satırlık bir değişiklik veya ilave yapılmak sureti ile sorunun kökünden halledilmesi idi. Bu yapılmamıştır veya Yasama organı bu yönde bir takdir kullanmamıştır.”
“MESELENİN ÇÖZÜMÜ VE MEVZUATIN DEĞİŞTİRİLMESİ İÇİN ÇOK UĞRAŞTIK AMA…”
Avukatlar, bu meseleyi AİHM’e taşımak zorunda kalmadan önce 10 ay boyunca Cumhurbaşkanı da dahil tüm ilgili devlet yetkilileri ile görüştüklerini ve dertlerini anlattıklarını ancak buna rağmen mevzuatın değiştirilmesi konusunda başarılı olamadıklarını belirterek, şöyle devam etti:
“TÜRKİYE’Yİ DAVA ETMEK SON DERECE ÜZÜCÜDÜR”
“Üzücü olan konu ise; AİHM davalarında muhatap Türkiye Cumhuriyeti olduğu için gerekeni yapmakta istekli olmayan KKTC yerine davayı Türkiye aleyhine açmak zorunda bırakılmış olmamızdır.”