Views: 0
Kıbrıs’ın kuzeyinde yoksullaşmanın etkileri tüm boyutlarıyla hissediliyor… Ekonomik krizlerin yarattığı yoksullaşma gerçeği, ülkede sosyolojik ve psikolojik açıdan da büyük sıkıntılara sebebiyet veriyor.
Ülkede enflasyon oranlarındaki artış ve Türk Lirası’nın her geçen gün değer kaybetmesi yoksullaşmayı da beraberinde getiriyor. Ekonomik sıkıntılara çözüm bulunamıyor oluşu da yoksullaşma gerçeği ile yüzleşilmesi gerektiğini gözler önüne seriyor.
Tarihin en yüksek seviyelerine ulaşan döviz kurları ekonomik krizin en büyük gerekçesi olarak gösterilirken, son 1 yıllık hayat pahalılığı oranı ise yüzde 65,45’i buldu.
Yaşamsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için en azami ücret olan asgari ücretle açlık sınırı arasındaki farkın 2 bin 654 TL’ye yükselmesi, ülkede yoksullaşmanın geldiği noktayı özetliyor.
GENÇLERİN EV VEYA ARABA ALABİLMESİ HAYAL OLDU
Mevcut ekonomik şartlarda gençlerin ev veya araba sahibi olabilmesi nereyse imkansız hale gelmişken, krizin aşılabilmesi için hükümetin aldığı ekonomik tedbirler ise fazlasıyla kamuoyunda tartışılıyor.
İstatistik Kurumu tarafından 2022 yılında yüzde 6,3 olarak belirlenen, bu yıl ise yüzde 10’un üzerine çıkacağı tahmin edilen işsizlik oranı ise ülkede fakirleşme ve yoksullaşmanın önüne geçilmediğini gösteriyor.
Yoksullaşmaya sebep olan ekonomik etkenlerin yarattığı sosyolojik ve psikolojik sıkıntılar ise toplumu derinden sarsıyor.
UZMANLAR YOKSULLAŞMANIN SEBEPLERİNİ VE ETKİLERİNİ KIBRIS POSTASI’NA DEĞERLENDİRDİ
Toplumda adeta travma yaratan yoksullaşmanın ekonomik sebepleriyle ilgili konuşan ekonomist Mehmet Saydam, Türk Lirası’nın döviz karşısındaki değer kaybını yoksullaşmanın ana sebebi olarak yorumladı. Mevcut toplumsal yoksullaşmanın önlenebilmesi ve geleceğe yönelik tedbirlerin alınması adına yapılacak çok şeyin olduğuna dikkat çeken Saydam, eğitim sektöründen sağlı sektörüne kadar birçok alanda reform ve açılımın şart olduğunu söyledi.
Yoksullaşmanın sosyolojik etkilerini değerlendiren sosyolog Hakan Gündüz ise, ekonomik yapının ülkenin sosyolojik özelliklerinden etkilendiğini kaydetti. KKTC’ye gelen göç nüfusun demografik yapıyı değiştirdiğine de vurgu yapan Gündüz, böyle bir demografik yapı içerisinde sağlıklı bir ekonomik ilişkinin beklenemeyeceğini kaydetti.
Kıbrıs Türk Psikologlar Derneği Başkanı, Uzman Psikolog Eşmen Tatlıcalı da yoksullaşmanın yaratabileceği psikolojik rahatsızlıklara değindi. Yoksul olmanın ruhsal hastalıklarla yakından ilişkisi olduğunu dile getiren Uzman Psikolog Tatlıcalı, yoksulluğun büyük bir psikolojik yoksunluk olduğunu ifade etti.
Düzenli olarak açlık sınırı rakamlarını kamuoyu ile paylaşan Kıbrıs Türk Amme Memurlar Sendikası’nın (KTAMS) Başkanı Güven Bengihan ise, Kıbrıs Türk halkının gün geçtikçe yoksullaştığına dikkat çekti. Asgari ücretin açlık sınırının bile altında kaldığını hatırlatan Bengihan, hükümetin yoksullaşmanın önüne geçecek hiçbir politikasının olmadığını belirtti.
EKONOMİST MEHMET SAYDAM: TÜRK LİRASI’NIN DEĞER KAYBI YOKSULLAŞMANIN ANA SEBEBİ
Ekonomist Mehmet Saydam, yoksullaşmaya sebep olan ekonomik sıkıntılar hakkında Kıbrıs Postası’na özel açıklamalarda bulundu.
Ekonomist Saydam, Türk Lirası’nın döviz karşısında değer kaybetmeye devam etmesi ve buna bağlı olarak da ithalat üzerine kurulu bir ekonomik yapıda dövize endeksli tüm mal ve hizmetlerde yaşanan sürekli artışın, yoksullaşmanın ana sebebi olduğunu belirtti.
Pandemi sonrası birçok dünya ülkesinde başlayan ekonomik daralmanın KKTC’ye etkilerine de değinen Saydam, “Tüm emtia fiyatlarının döviz bazlı arttı. Avrupa ve Amerika’daki uzun yıllar sonra yaşanan enflasyon ve işsizlik ile ilgili olumsuz gelişmeler de bizi doğrudan etkiledi” dedi.
“KKTC’DE DEVLET POLİTİKASI ÜRETEBİLMEK OLDUKÇA ZOR…”
Saydam, KKTC’de devlet politikası üretebilmenin ve bunun yansımaları ölçebilmenin oldukça zor olduğuna dikkat çekerek, “Örneğin son artış ile gündeme gelip uygulamaya giren deprem vergisi gibi uygulamalar piyasayı daha da pahalılaştırıyor” ifadelerini kullandı.
Hükümetin uyguladığı hayat pahalılığı artışının olmazsa olmaz bir uygulama olduğunu kaydeden Saydam, “Ama hükümet bu artışı yapa dursun, alım gücünde bir değişim olmuyor. Hatta piyasadaki etiket fiyatı artık günlük değişiyor” diye konuştu.
Saydam, “Altı ayda bir yapılan hayat pahalılığını zaten piyasalar bir önceki altı aydan fiyatlıyor. Buna da mecburlar” açıklamasında bulundu.
“DEVLET GELİRLERİNDE BİR YOKSULLAŞMA YOK”
Kıbrıs Türk halkının yoksullaştığını ama devlet gelirlerinde bir yoksullaşma olmadığını dile getiren Saydam, konuyla ilgili açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“KKTC aylık ortalamada 100 milyon dolar ithalat yapan bir ülke. Bundan 3 sene önce dolar daha düşük iken, 100 milyon dolar; 500 milyon Türk Lirası ediyordu ve devlet bu ithalattan; KDV-stopaj-fon-FİF vb. ortalama yüzde 25 gelir elde ediyordu. Nerede? Gümrük kapısında. Yani 500 milyon Türk Lirası ithalatta 125 milyon gelir hem de peşin daha mallar satılmadan. Peki şimdi? Şimdi şöyle bir durum var; 100 milyon dolar 2 buçuk milyar Türk Lirası ediyor. Bunun yüzde 25’i 625 milyon Türk Lirası vergi topluyor. Şimdi düşünün kim fakirleşiyor? Bunu da altı ayda bir çalışanına yansıtıyor.”
Saydam, belirli ürünlerde KDV’nin sıfırlandığını fakat piyasadaki ürünlerin ucuzlamadığını söyleyerek, “Çünkü işletmeler o ürünü üretmek-satmak-pazarlamak için enerji-akaryakıt-poşetleme-izaz/ikram vb. birçok harcama için KDV ödüyor” dedi.
“TÜCCARLAR KDV İNDİRMİ SONRASI ORTAYA ÇIKAN MALİYETİ TAŞIYAMADI”
Tüccarların ortaya çıkan maliyeti taşıyamadığını aktaran Saydam, “O zaman yeni fiyat 100 TL+ yüzde 6 KDV yerine, 116 TL+ yüzde 0 KDV olur. Bir sonraki artış/zam da 116 üzerinden olacak. E şimdi ne oldu? Kaş yapalım derken göz çıkarttık” ifadelerini kullandı.
Saydam, vatandaşın yapacağı harcamalarda KDV iadesi uygulamasının hayata geçirilmesi gerektiğine vurgu yaparak, “Eğer bu uygulansaydı hem kayıt dışı ekonomi ciddi oranda kayıt altına girecekti hem de direk tüketiciye bir gelir yaratılmış olacaktı” diye konuştu.
Mevcut toplumsal yoksullaşmanın önlenebilmesi ve geleceğe yönelik tedbirlerin alınması adına yapılacak çok şeyin olduğunu belirten Saydam, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Eğitim sektöründen sağlı sektörüne kadar birçok alanda reform ve açılım şart. Alım gücünün korunması ve artırılması için bireysel harcama kalemlerinin iyi analiz edilip çözümlenmesi gerekiyor. Bu ve buna benzer daha onlarca konu sayabilirim. Bunları hayata geçirmek için de güçlü bir siyasi yapı ile bilgili, tecrübeli ve liyakatlı yüksek yöneticilere ihtiyacımız var.”
SOSYOLOG HAKAN GÜNDÜZ: EKONOMİK YAPI ÜLKENİN SOSYOLOJİK ÖZELLİKLERİNDEN ETKİLENİYOR
Sosyolog Hakan Gündüz ise yoksullaşmanın sosyolojik boyutlarını tüm detaylarıyla Kıbrıs Postası’na değerlendirdi.
Sosyolog Gündüz, ekonomik yapının ülkenin sosyolojik özelliklerinden etkilendiğine dikkat çekerek, “Kontrolsüz, plansız göç hem üretim hem paylaşım ilişkilerini ters düz eder” açıklamasında bulundu.
Ülkede toplumun kaldıramayacağı ve varlığını devam ettiremeyeceği ölçüde bir göç yaşandığını kaydeden Gündüz, “100 bin Kıbrıslı Türk’ün yanında 400 bin dış göçün varlığı dillendirilmektedir. Bu ülke nüfusunu dahi bilemez duruma getirmiştir” ifadelerini kullandı.
“BÖYLE BİR DEMOGRAFİK YAPI İÇERİSİNDE SAĞLIKLI EKONOMİK İLİŞKİ BEKLENEMEZ”
Gündüz, bu ülkede herhangi bir toplumdan bahsetmenin sosyolojik olarak mümkün olmadığını söyleyerek, “KKTC sınırları içerisinde yaşayan bir halk vardır ama bir toplum söz konusu değildir. Böyle bir demografik yapının içerisinde ekonomik anlamda sağlıklı bir ilişki beklemek doğru değil” dedi.
Yoksulluğun, en genel şekliyle ‘insanın temel ihtiyaçlarını giderme noktasında asgari yani en az olanı elde edememe durumu’ olduğunu ifade eden Gündüz, konuyla ilgili açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Haliyle aynen standartlarda yaşamayan insanların temel ihtiyaçları da aynı olmaz. Bugünün şartlarıyla hayat standartlarına göre minimum 50 bin TL’ye ihtiyaç duyan bir aile olabildiği gibi 10 bin TL’yi hayda hayda yeterli gören bir aile de söz konusu olabilir. En güzel örneği yanı başımızdaki Türkiye’dir. Milyonlarca insan açlıktan ölmediği için temel ihtiyaçlarını giderici dini düşünerek yoksulluk hissi duymaz. Şayet duysaydı 20 yıllık bugünkü hayat şartlarını belirleyen iktidarın devamı konusunda irade göstermezdi.”
“EKONOMİK KAYNAKLARI ADİL OLMAYAN ŞEKİLDE DAĞITILMASI YADSINAMAZ BİR GERÇEK”
Gündüz, ülkenin ekonomik kaynaklarının adil olmayan bir şekilde dağıtılmasını ‘yadsınamaz bir gerçek’ olarak yorumladı.
Ülke ekonomisinin kamu maaşları üzerinden döndüğünü aktaran Gündüz, “Siyasi nedenler ile yapılan, kaynağı belli olmayan artışlar, kamu maaşları ile özel sektör maaşları arasındaki farkın aşırı derecede açılmasına neden oldu. Bu toplumsal adaletsizlik de yoksunluk hissi yaratmaktadır” diye konuştu.
Gündüz, ülkede aşırı lüks bir yaşamı karşılayacak ekonomik faaliyet olmadığına vurgu yaparak, “Bu da hepimiz tarafından gözlemlenen ama ispat edilemeyen, kara para dolaşımı, insan kaçakçılığı, yasa dışı kumar, uyuşturucu, devlet maliyesindeki yolsuzluklar, her türlü kaçakçılık faaliyetlerinin varlığını hissetmemize neden oluyor” ifadelerini kullandı.
“İNSANCA YAŞAMI HEDEFLEYEN KESİMLER GELECEKLE İLGİLİ BÜYÜK KAYGILAR YAŞIYOR”
İnsanca yaşamı ve dünya standartlarında yaşam koşullarını hedefleyen kesimlerin bu gidişat söz konusu olduğunda gelecekle ilgili büyük kaygılar yaşadığını dile getiren Gündüz, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Bundan 20 sene önce aileler çocuklarını yurt dışına gönderirken mutlaka geri dönüp bu ülkede bir hayat kurma isteği ve telkinde bulunurlardı. Bugün bırakın iyi bir eğitim alan çocukların bu ülkeye getirilme arzusunu ellili yaşlara gelen insanlar bile yurt dışına göç etmenin hesaplarını yaşamaktadırlar. Tabi ki bu çok düşük standartlı ülkelerden gelip buralarda yaşayan insanlar için söz konusu değildir ki çok yakın gelecekte ülkedeki en büyük çoğunluk zaten onlar olacaktır. Eskiden çok iyi eğitilmiş insanların göç etmesiyle ilgili ‘giden Türk gelen Türk’ denirdi. Bu göçlerin sebebi olan politik yapı için bugünkü duruma nasıl bir uyduruk politik cümle ortaya çıkaracak, o da merak konusudur. Gerçi bunu düşünüp bir açıklama yapmaya bile gerek duymayan ve bunu sormayan bir halk oldukça hiçbir şey söylemelerine de gerek yoktur.”
PSİKOLOG EŞMEN TATLICALI: YOKSUL OLMANIN RUHSAL HASTALIKLARLA YAKINDAN İLİŞKİSİ VAR
Kıbrıs Türk Psikologlar Derneği Başkanı, Uzman Psikolog Eşmen Tatlıcalı, yoksullaşmanın psikolojik etkileri hakkında Kıbrıs Postası’na özel açıklamalarda bulundu.
Uzman Psikolog Tatlıcalı, ülkede psikososyal sorunların ruh sağlığı üzerindeki en önemli etkileri arasında yoksullaşmanın olduğunu ifade etti.
Yoksullaşma insanlık tarihinden beri var olan sosyal bir sorun olduğunu kaydeden Tatlıcalı, “Yoksulluk insanların temel gereksinimlerini karşılayamaması anlamına gelse de, günümüzde olanaklarının yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde yaşadıkları toplumun gerisinde kalma durumu olarak tanımlanmaktadır” dedi.
“YOKSUL OLAN KİŞİLERDE ANTİSOSYAL DAVRANIŞLAR GÖRÜLEBİLİR”
Tatlıcalı, yoksul olmanın ruhsal hastalıklarla yakından ilişkili olduğunu söyleyerek, “Yoksul olan ya da işsiz olan kişilerde depresyon, anksiyete, ev içi şiddet, intihar, boşanma ve antisosyal davranışlar görülebilir” ifadelerini kullandı.
Yoksulluğun insanın enerjisini azaltan, insanca yaşamı engelleyen, bireylerde yardımsızlık ve hayatının kontrolünü kaybetme duygusunu yaşatan bir durum olduğuna dikkat çeken Tatlıcalı, “Paranın gücünü yitirdiği ve bilgi çağına girdiğimiz bu dönemlerde hala daha yoksullukla ilgili yazıyor ve konuşuyor olmamız toplum olarak çaresiz, umutsuz hissetmemize neden olmaktadır” diye konuştu.
“YOKSULLUK BÜYÜK BİR PSİKOLOJİK YOKSUNLUKTUR”
Tatlıcalı, yoksulluğun büyük bir psikolojik yoksunluk olduğuna vurgu yaparak, “Benliğimiz için bir tehdittir. Tehdit altında hisseden bir insanın benliğini muhafaza etmesi, canlılığını, üretkenliğini sürdürmesi, kısacası tam işlevsel olarak var olması mümkün değildir. Yoksulluk bir yıkımdır” açıklamasında bulundu.
Toplum olarak en az bir kere aldıklarımıza paramızın yetmediği durumlar yaşamaya başladığımız ya da paramızın değerini olmadığını düşündüğümüz zamanlar olduğunu kaydeden Tatlıcalı, konuyla ilgili açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi.
“Yaşanılan, düşünülen veya şahit olunan küçük olaylar karşısında toplum olarak utanç, öfke, hayal kırıklığı, acıma gibi duygular yaşamaya başladık. İşte herkesin kafasındaki soru; çocuklarımız neden göç ediyorlar? Neden göçmen, neden öteki?”
“YOKSULLUK ‘KADERCİLİK’ VE ‘ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK’ KAVRAMLARINI TOPLUM OLARAK YAŞAMAMIZA NEDEN OLABİLİR”
Tatlıcalı, yoksulluğun kader haline dönüşmesinin, ‘kadercilik’ ve ‘öğrenilmiş çaresizlik’ kavramlarını toplum olarak yaşamamıza neden olacağına dikkat çekerek, “Bu durum da kanaatkarlık ve azla yetinme bakış açısıyla bir yoksulluk kültürü oluşturur” dedi.
Yoksulluk kültürünün kişilerin daha çok çalışma, daha çok isteme ve yaşamı kontrol altına alma isteğini ortadan kaldırabileceğini dile getiren Tatlıcalı, “Yaşamlarını anlamlı hale getiren umut çok önemliyken onun yitirilmesine ve bir kısır döngüye girilmesine neden olur” ifadelerini kullandı.
KTAMS BAŞKANI GÜVEN BENGİHAN: KIBRIS TÜRK HALKININ GÜN GEÇTİKÇE YOKSULLAŞIYOR
Resmi veriler doğrultusunda hesapladıkları açlık sınırı rakamlarını kamuoyu ile paylaşan ve bir ailenin temel ihtiyaçları için gerekli olan meblağı düzenli olarak halkın bilgisine sunan KTAMS’ın Başkanı Güven Bengihan, ülkede yoksullaşmanın geldiği noktayı Kıbrıs Postası’na değerlendirdi.
KTAMS Başkanı Güven Bengihan, Kıbrıs Türk halkının gün geçtikçe yoksullaştığına vurgu yaparak, “Çünkü bu ülkede birçok temel tüketim maddesi ve girdi maliyetleri dövize endekslidir” ifadelerini kullandı.
Bazı kötü niyetli tüccarların da, denetimsizlikten ve caydırıcı cezaların olmamasından dolayı fahiş miktarlarda ürün satarak piyasayı pahalılaştırdığına değinen Bengihan, “Halkın yoksullaşmasında aç gözlü tüccarların da payı vardır” diye konuştu
“ASGARİ ÜCRET AÇLIK SINIRININ BİLE ALTINDA KALDI”
Bengihan, ülkede Mayıs ayı itibariyle 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 14 bin 454 TL olduğunu hatırlatarak, “11 bin 800 TL olan net asgari ücret ise açlık sınırının bile altında kaldı. Asgari ücretli açlık sınırının altında kalarak her geçen gün yoksullaşıyor” açıklamasında bulundu.
Basiretsiz hükümetin tedbir adı altında aldığı ekonomik önlemler çalışanları da asgari ücretliyi de koruyamadığını kaydeden Bengihan, “Hükümetin basiretsizliği aynı zamanda kötü niyetli tüccarlara fırsat da veriyor” dedi.
Bengihan, sendika olarak açlık sınırını açıklayarak ekonomik sıkıntılara dikkat çekmeye ve toplumsal anlamda farkındalık yaratmaya çalıştıklarını belirtti.
“HÜKÜMETİN YOKSULLAŞMANIN ÖNÜNE GEÇECEK HİÇBİR POLİTİKASI YOK”
Hükümetin yoksullaşmanın önüne geçecek hiçbir politikası olmadığını dile getiren Bengihan, “Hükümet, sermayenin temsilciliğini yapıyor ve emekçileri yoksulluğa terk ediyor” ifadelerini kullandı.
Bengihan, ekonomik krizler de beraberinde sosyal patlamalara ve ülkedeki suç oranlarının artmasına sebep olduğunu söyleyerek, “Özetle pahalılık karşısında önlem alamayan hükümetler halkı açlığa ve ülkeyi de felakete sürüklüyor” diye konuştu.