Views: 0
GAÜ Kurucu Rektörü Serhat Akpınar; “Anavatanımız ile muteber ve muhakkak olduğumuzu görüyor ve inanıyorum. Bu düşüncede olan, ‘cumhuriyetimizin cumhurbaşkanı adayının’ yanındayım” dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki adayların ‘Kıbrıs Sorunu’na ilişkin ortaya koydukları ana söylemin; Federasyon istemini lağvetmiş, tam bağımsız KKTC’nin yoluna devam edebilmesi seçeneğinden oluşması eğiliminin, ikinci tura kalmış seçim sonucunu belirleyici bir rol alabileceği iddia edilirken, yarım asırdır süren toplumlararası görüşmelerin bir anlamı kalıp-kalmadığı yönündeki değerlendirmelere çok önemli bir katkı da GAÜ Kurucu Rektörü Serhat Akpınar’dan geldi.
Akpınar, kişisel düşünce ve önerilerini sosyal medya platformlarından paylaştığını hatırlatarak, kendisine yöneltilen sorulara ve eleştirilere, özellikle tohumlarını attığını belirttiği KKTC Yüksek Öğretim Alanı’ misyonu üzerinden cevap verdi.
“Değerli Arkadaşlar, son paylaşımımın bazı farklı eleştirilere maruz kaldığını görüyorum. Size bazı deneyimlerimle yanıt vermenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Sadece; İş yaşamımdaki yaşanmışlıklar, aslında çok daha ileri paylaşımlar veya söylemler geliştirmemin gerekliliğini ortaya koyuyor.
Gözlerinizin önünde iki kronoloji canlanacak! Birisi aynı zamanda; bu ülkenin ilk üniversitesinin ve dolayısıyla çok gurur duyduğum bu ülkedeki yüksek öğretim gerçeğinin otuz beşinci yılındaki bir diğer öyküsü. İkincisi ve sadece bir kısmını içeren özetlenmiş maruz kaldığımız ‘kronolojik eziyeti’ sırasıyla hatırlatıyor , bazı düşüncelerimin ise ulusal bilincimize katkı sağlayacağını ümit ediyorum. Yıllar önce yürüyüşümüze başladığım günlere dönelim.
1.1988 Yılı’nda, Asya Pasifikte, Üniversitemizin ilk tanıtım turumda; Hindistan’ın Yeni Delhi Şehrindeki seminer sırasında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin şikayeti üzerine gözaltına alındım. Zaman mücadele içinde akarken;
2.Kısa bir süre sonra; New Hampshire College ile varolan anlaşmamız, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın şikayeti üzerine iptal edildi.
3.Keza; Southeastern Üniversitesi ile gerçekleştirdiğimiz ‘Affiliation’ve ‘Branch’ kampüs anlaşmalarımız iptal edilmeye çalışıldı.
4.Akabinde; Moskova’da tanıtım programı esnasında çirkin bir saldırıya uğradım.
5.Çin Halk Cumhuriyeti için planladığımız tanıtım programında başkent Beijing’de şahsım ve ‘İngiliz Vatandaşı’ olan GAÜ tanıtım direktörümüz ile birlikte, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Büyükelçisi tarafından tacize uğradık. Yerel emniyet güçleri eliyle bayrağımız indirildi. Tanıtım standımız kapatılmaya çalışılırken, Şangay’da oluşturduğumuz standımız da aynı şekilde kapatılmaya çalışıldı.
6.Bilahare; BAE Dubai GAÜ Tanıtım Ofisi’miz kapatıldı. Standımız kaldırılıp, bayrağımız indirildi.
7.Afrika’da ise; Tanıtım programlarımız sırasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanlığı ve onun kıtadaki büyükelçilikleri tüm engellemeleri, ilk günümüzden bugüne devam ettirdiler. Halen devam ediyorlar.
8.Ortadoğu ülkelerinde, Rum kaynaklı baskı ve yıldırma çabalarının bize yansıyan güncel sonucu ise şudur: Özellikle Ürdün’de geçerli olmak üzere öğrenci alımları ve KKTC’ deki tüm üniversitelerin denklik işlemleri durduruldu. Birçok bölge ülkesinde, buna benzer kararlar alındı ve alınmak üzeredir.
9.Orta Asya ülkelerinde; Kazakistan başta olmak üzere; Yine Güney Kıbrıs ve ‘Moskova Girişimi’ ile KKTC Üniversitelerinin denklikleri iptal edildi.
10.KKTC’ye kuracağımız ‘Uzay Bilimleri Fakültesi’ ve onun gözlem kulesi için alınan teleskopun ülkemize getirilmesi engellendi.
11.KKTC Üniversiteleri’nin farklı ülkelerdeki tanıtım faaliyetleri, yıllar boyunca engellendi. Engellemeler, siyasi-ekonomik ve sosyal şiddetini artırarak halen devam ediyor.
12.Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Eğitim Bakanlığı web sitesinde, GAÜ’nün de dahil olduğu beş büyük üniversite için haksız ve yanlış ifadeler ile aralıksız olumsuz propaganda yapılıp, kötüleme süreci daha da ileriye götürülmektedir. Tüm Dünya’ya yasal olmadığımızı adeta bağırıyorlar.
13.Yeni uluslararası üyeliklerimize set çekilirken, var olanlar ise düşürülmeye çalışılıyor. Akreditasyon başvurularımız da sürekli haksızlıklar ile engellenmektedir.
14.Öğrencilerimizin, spor dahil tüm alanlarda uluslararası faaliyetlere katılımları engellenerek, evrensel haklar düzeyinde ‘insanlık suçu’ işleniyor.
15.Bolonya Süreci’ne dahil olmamız, öğrenci değişim programı “Erasmus” sürecine katılımımız imkansız hale getirilerek bu ‘insanlık suçu’ cüret edilebilecek en uç noktaya dayandırılmıştır.
16.Sri Lanka’da; faaliyetlerimizin durdurulması için, Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanlığı ‘kötüleyici senaryolar’ ve resmileştirilmiş! hayali kurgular eşliğinde, GAÜ ile Türkiye Cumhuriyeti Makamlarına yönelik olarak akıl, ahlak ve mantık düzeyini aşan hakaret düzeyinde suçlamalar ile faaliyetlerimizin durdurulmasını talep ederek, siyasi terbiyesizlik sicillerine eşsiz bir sayfa daha kazandırmışlardır.
17.Özel olarak, bugüne kadar sayısız yazılı-sözlü tacizin dışında; ‘Kıbrıs Türk Yüksek Öğretim Alanı’ yok edilmek için Dünya’nın birçok uluslararası kurumu düzeyinde hedef alınmıştır.
18.Üniversitelerimizin ayrı ayrı anlatacak, onlarca benzer hikayesi vardır.
19.Fiili saldırıların tüm süreçlerinde fiilen yanımızda duran, koruyan, bizlerle tabir uygunsa ‘göğüs göğüse’ bizzat mücadele eden TC. Dışişleri Bakanlığı’na, büyükelçilerimize ve konsoloslarımıza müteşekkiriz. Örneğin, Çin’de yaşadığımız hadiseler üzerine telefoniyen durumu bilgilerine aktardığım; TC. Büyükelçimiz derhal yanımıza gelmiştir. Standımızı; büyükelçilik ve konsolosluk memurları ve onların dokunulmazlıkları ile teçhiz etmiş, Çin’den ayrılacağımız güne kadar da, bizleri varlıkları ile koşulsuz korumuşlardır.
20.Devamla, Güney Kıbrıs; AB üyeliği ile BM nezdindeki fiili gücünü de kullanarak, ‘ısrarlı ve organize bir şekilde’ ülkemizde yapılan veya yapılmaya çalışılan her türlü bilimsel toplantıyı engellemeye çalışmaktadır. Uluslararası Diplomatlar Birliği Başkanı dahi KKTC’de eğitim alanındaki destek süreçleri sebebiyle tehdit edilmişlerdir.
21.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde; ülkemizde, tüm bu olumsuz gelişmeleri, yıllardır karşı karşıya kaldığımız fiili saldırıları, kendi hükümetimize, cumhurbaşkanlarımıza aktarıyoruz. YÖDAK’a aktarıyoruz. Sonuç alıyor muyuz? Hayır!
22.KKTC’ deki yüksek öğretim alanını, dış dünyaya tanıtmak ve uluslararası öğrenci almak için bütçe ayıran, eğitim ateşeleri ile yıllardır uğraş veren büyükelçilikleri aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti olduğu bilinmiyor mu? Türkiye Cumhuriyeti’ne, Devletine müteşekkiriz. KKTC’de bir yüksek öğretim alanı varsa, 1985-2020 yılları arasında bir başarı hikayesinden bahsedebiliyorsak, bağlı ekonomik bir alan oluşumu dahil, ülkemizde kültürel (dünya ile birleşme) bilimsel ve spor alanlarında adımızı dünyaya kabul ettirebiliyorsak, bunun arkasında duran YÖK’ün de desteğiyle; Türkiye Cumhuriyeti ‘Devletidir’, anavatandır.
23.Sorunlarımız var mı? Var! Doğru dille anlatmak lazım; KKTC Üniversiteleri, dünya insanına hizmet vermek üzere kurulmuşlardır. YÖDAK, bunu anlamak zorundadır, birilerinin kontrolünde taraflı ve veya önyargılı duruş sergileyerek, binbir zahmet ve eziyet ile var olmuş yüksek öğretim alanının daha da gelişiminin önüne engel konmamalıdır.
24.Şahsen katıldığım Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM) toplantılarında; Güneyin görmeyi arzu ettiği sözde federasyon yapısı, sonu olmayan bir sürece bırakılmıştır. Büyük bir zaman kaybı ve umutla- umutsuzluk arası yolculuğumuzda kayıp nesillerimiz oluşmuş ve bizlere hesap sorulmaya başlanmıştır. Gençliğimiz, yeni kuşaklar isyan etme noktasına getirilmiştir. Gelmişlerdir. Kendi ülkelerine inançları, yöneticilerine saygısı kalmamıştır. Umutsuzluk!
25.Kıbrıs Türkü, benliğinde kendisini; ‘Kendi Ego Kültür’ sisteminde herşeyi bilen, anlayan ve üstelik en doğruyu düşünen olduğuna inanan, ‘bireysel yaşam şekli’ni sürdüren bir yapıya dönüştürmüştür.
26.Değerli Dostlar; Otuz beş yıllık iş yaşamımda, uluslararası düzeyde çok çeşitlilikte ve sayıda siyasi lider ile bir araya geldim. Yıllar önce en ilginç temaslarımdan birisi; Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin‘in karşısında olan; hem muhalefet lideri, hem de Rusya Meclis Başkanı olan Sayın Vlademir Zhirinovsky ile olan buluşmamdı. Beni; Duma’da (meclis binasında) makam odasının yanındaki diğer büyük bir odaya davet etmişti.
Duvardaki dev bordo perde, elektronik olarak açılmış ve karşıma dünya haritası çıkmıştı. Sorduğu ilk soru şuydu:’Kıbrıs nerede hocam?’ (ki kendisi Türkolog ve Türkçe konuşuyor.) Soruya: ‘Türkiye’nin güneyinde, Türkiye’nin yakın açıklarında..’ cevabını verdim. Bunun üzerine;’İyi bak..’ dedi. Bu kez de ‘Akdeniz’de..’ yanıtını telaffuz ettim. Ancak ısrarla:’İyi bak..’ demeye devam etti. Nihayet doktrinsel olduğu kadar ironik olan cevabı, kendisinin bizzat telaffuz etmek istediğini anlamıştım. O da şuydu;’Hocam, Kıbrıs dünyanın merkezinde! Kıbrıs, Rusya için önemli, Türkiye için önemli, İngiltere için önemli, Yunanistan için önemli, Amerika için önemli… Siz, orada sadece yaşıyorsunuz. Sorununuz; Rum, Türk, din, federasyon değil! Bizim ilgimiz, Kıbrıs üzerinde varoldukça, sizin varolduğuna inandığınız sorununuz çözülmez. Ne güneyin, ne de kuzeyin elinde olmayan bir süreçtesiniz.’
27.Kıbrıs Türk Halkı; Artık, irade ortaya koyup karar vermeli. Bugün varsak, evlatlarımıza sarılabiliyor, sevdiklerimizle egemen olduğumuz bu topraklarda, huzurlu bir yaşam sürebiliyorsak; Öncelikli olarak Kıbrıs Türkü’nün kendi özüne sahip çıkması, bu toprakları vatan bilmesi, özün özü vatanı bildiği ‘Anavatanı ile et ve tırnak’ olmasıyla mümkündür.
28.Kıbrıs Sorunu: ‘Toprak’ al-veri, sınır düzeltmesi, göçmenlere bölgesel yaşam hakkının verilmesi veya kayıp! topraklara dönülmesi meselesi değildir.
29.Yani özü; ‘Al-Ver’ değildir.
30.Varolduğumuz bu toprakta kurduğumuz cumhuriyetimiz, tüm organları ile kendi beyin gücünü süratle oluşturup, Türkiye ile uluslararası siyasi satrancın icra edildiği masalara oyuncu olarak odaklanmalı, olası hamlelerini programlamalıdır.
31.Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile devlet düzeyi esaslarını tam olarak teyit etmiş, iki yönlü ve yapıcı refleks ile, geleceğimize odaklı sektörel gelişimlerin de ele alınacağı, yeni bir ekonomik ve siyasi bölgesel kalkınma planı oluşturulmalıdır. Türkiye’nin de artık Kıbrıs Türkü’nün içerisine düşürüldüğü psikolojik yıkımın farkına varıp sadece tanıdığı bir ülke olgusunun ötesine geçip, Tüm organlarıyla KKTC’nin Yüksek Öğretim Alanı başta olmak üzere, Turizm, Küçük ölçekte olan Sanayi Üretim alanlarını ve Tarım gelişim programını desteklemeli, Türkiye Ticaret ağına entegre etmeli, Ekonomik ölçekte rakip görmemeli, KKTC’li yatırımcılar doğru protokoller içerisinde ürettiklerini Türkiye ve veya Türkiye üzerinden dış dünyaya pazarlama ve satış yapabilmeli. Kıbrıs Türkü Üretici olma, üretebilme yeteneğine kavuşturulmalıdır. KKTC belli alanlarda Serbest Bölgeye dönüştürülmelidir. Yazmakla bitmeyecek onlarca konu başlığı ortak irade ile hayat bulabilecek sistemler oluşturulmalıdır. Birlikte yapabiliriz.
Yıllardır tüm alt yapımız, yaşamsal destek katkı programı, varlığımızın esas koruyucusu Türkiye değilmidir?
32.Doğu Akdeniz; Türkiye Cumhuriyeti’nin ve KKTC’nin yani Bizim vazgeçilmezidir.
33.Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının müşterek sahibiyiz.
34.Tüm yazdıklarımın özeti şudur: 60’lı yılların başında savaş döneminde doğmuş, ‘Aylı- Yıldızlı Bayrağımız’la yetişmiş.. Andı; İstiklal Marşı, özü; Türk olan ‘ben’; 1983’te kurulan ve sahip çıktığımız, sahip çıkmamız istenilen öz vatanımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin geleceğinin, asli varlığının, Türkiye Cumhuriyeti, yani ‘Anavatanımız’ ile muteber ve muhakkak olduğunu söylüyor ve inanıyorum. Bu ‘düşünce’de olan, ‘cumhuriyetimizin cumhurbaşkanı adayının’ sadece yanında olduğumu da teyit ediyorum.
35.Son söz; Kendi inanç sisteminde ‘Yüce Yaradan’ın kendisine bahşettiği akli ve ruhi bütünlüğünden ayrılmadan, yıllardır siyasi duruşunu çok net dile getirerek ortaya koyan; Evrensel hukuk- fikir özgürlüğü ve nihayetinde demokratik değerlere sonsuz saygı duyan bir kardeşiniz olarak; Yapılan tüm ‘kötülük’lere rağmen güney komşumuz ile iyi ilişkiler içerisinde olabilme seçeneklerini dillendiriyor, ikili ilişkilerin her alanda gelişmeye açık olabileceğini söylüyorum. Ancak, bütün bunlar egemenliğimiz, siyasi eşitliğimiz pahasına olamaz ve tartışmaya da açık değildir. Zira; Çok ödünler vermişiz.. ‘Annan Planı’ ve sonrasını hepiniz biliyorsunuz.
Asli varlığımızı kabul etmek istemeyen, uzman toplum bilimciler! ve dış güçlerin desteğiyle, psikolojik yıkım sürecine dahil edildiğimiz bu gaflet uykusu dönemini bertaraf edip, silkinip uyanmalıyız. Elbette, çocuklarımız için ve her’şey’Onlar için’. Ellerinden sıkıca tutup, bu topraklara ve kara sularımıza köklerimizi çekinmeden salmalı ve sahip çıkmalıyız. Büyük Türk Dünyası’nın bir öz ferdi, bir ‘Kıbrıs Türkü’ ve ‘Türk’ olarak doğmaktan gurur duyan bir birey olarak, yalın düşüncelerimi sizlerle paylaşıyor, geleceğimize birlikte sahip çıkacağımıza olan inancımla her düzeyde ülkemize hizmet edebilmekten gurur duyacağımın mesajını paylaşıyorum. Biz ve Bir olarak, Türkiye ile Biriz ve Biziz.”