Views: 0
35 yıllık öğretmenlik hayatında binlerce çocuk eğitti, yüzlercesine bir enstrüman çalmayı öğretti, müziği sevdirdi.
1950’li yıllarda Vadili İlkokulu’nda babamın (Hasan Gürdallı), 1980’li yıllarda Şehit Tuncer İlkokulu’nda benim öğretmenimdi.
Müzik öğretmeni Nesrin Sarper, 1951’de başladığı öğretmenlik yaşamını tam 35 yıl sürdürdü. Kilitkaya İlkokulu, Vadili İlkokulu, Mağusa’da Gazi İlkokulu, Lefkoşa’da Atatürk, Arabahmet ve Köşklüçiftlik (Şehit Tuncer) İlkokullarında görev yaptı.
Hem çocuklara hem müziğe olan tutukusu nedeniyle, 1986’da emekli olana dek büyük bir şevkle çalıştı.
Öğretmenliği son bulsa da müzikten kopmadı… Hala her sabah, kahvaltıdan sonra çalışmaya başlıyor. Amacı 2018’de başladığı ve ilkokullar için planladığı çocuk şarkılarını tamamlamak. Söz ve bestesi kendine ait olan şarkılar. Onu tanımayan şimdiki nesillere bir nevi miras bırakmak istiyor.
ÇOCUKLUĞU VE ÖĞRENCİLİK YILLARI
Kıbrıs’ın İngiliz yönetiminde olduğu dönemde, demiryollarında çalışan babasının görevi nedeniyle Lefke yakınlarındaki Çamlıköy’de doğdu. İlkokulu Güzelyurt (Omorfo), Çamlıköy, Lefkoşa ve Mağusa’daki okullarda tamamladı..
“Babam o dönemde demiryollarında müdürdü. Çamlıköy’den Mağusa’ya kadar tren vardı. İlkokulu bitirdikten sonra tayinini Lefkoşa’ya istedi babam. Lefkoşa’da ortaokulu ve Viktorya Kız Lisesi’ni bitirdim. 1949’da Öğretmen Koleji’ne girdim. İki yıllık bir okuldu. Eğitim dili İngilizce idi. Sadece edebiyat dersini Türkçe görüyorduk. Karma bir okuldu. Müzik öğretmenimiz ise Ioannides adlı bir Rum’du. ‘Bir enstrüman çalmayanı mezun etmeyeceğim’ demişti. Ben de mandolin çalmasını öğrendim ve 1951 Haziran’ında mezun oldum. Artık öğretmendim.”
KİLİTKAYA’DA DAVULLU ZURNALI KARŞILAMA
İlk görev yeri, Kilitkaya köyü oldu. Babası başta, “Benim köylere gönderecek kızım yok. Oralarda kim bakacak ona” diyerek karşı çıksa da sonra ikna oldu. En büyük şansı, Kıbrıs Türk eğitim dünyasının efsanevi isimlerinden Kemal Yücel’in de, Kilitkaya’da hem müdürlük hem öğretmenlik yapıyor olmasıydı. Nesrin Sarper, aradan geçen yaklaşık 70 yıla rağmen, Kilitkaya’da kendisi için yapılan karşılama törenini unutamıyor.
“1951 Eylül’ünde Kilitkaya’ya atandım. Mağusa’ya bağlı, küçük ama güzel bir köydü. Orada sadece müzik öğretmeni olarak görev yapmıyordum, sınıf öğretmeniydim ve diğer dersleri de veriyordum. Kemal Yücel Bey de orada görev yapıyordu. Müdürdü. Fevkalade birisiydi Köylülere haber verdi geleceğimi Kemal Yücel ve köylüler beni davul zurna ile karşıladılar… Islıklar, alkışlar falan. Muazzam bir karşılama yaptılar bana. Şirket katibi ve muhtar da yemek verdiler bize. O dönem Şirket katibi denilen köyün ileri gelenlerinden, eğitimli biri olurdu. Yemekte bana köyü, köyün sorunlarını anlattılar, nesi var nesi yok? ‘Siz bunları yoluna koyacaksınız’ dediler. “
“Küçük ama modern bir köy” olarak tanımladığı Kilitkaya’da kalması için gösterilen yer, ders vereceği sınıfın yanındaki küçük bir odaydı. Şartlar, koşullar, bugünkünden uzaktı. Ancak bu durum, Kilitkaya’da mutlu bir dönem geçirmesini engel olmadı.
“Sohbetten sonra bana kalacağım evi gösterdiler. Bugünkü gibi bir ev düşünmeyin tabii. İki odalı bir yer. Odanın biri sınıf, diğeri de benim kalacağım oda. Eski bir bina. Gece merteklerden birşey düşecek korkusuyla yatardım.. Ama orada çok mutlu bir dönem geçirdim.”
Okulda Nesrin Sarper dışındaki tek öğretmen Kemal Yücel’di ve köylülerin onu benimsemesi ve onun da köye alışabilmesi için çok gayret gösterdi. Köyde göreve başladıktan kısa bir süre sonra, ilk sınavını başarıyla verdi.
“Birkaç ay sonra özel bir gün vardı. Biz Kemal Yücel Bey’le hazırlıklarımızı yaptık. O günün önemine ilişkin bir konuşma yapacak, ben de müzikle ilgili danslar, şarkılar hazırladım. Köylüler çok memnun olmuştu.”
“GÜZELLEŞEN” MEKTUPLAR
O dönem, okuma yazma oranının düşük olduğu, öğretmenlerin köylülerin her sorunuyla ilgilendiği bir dönem.. Nesrin Sarper’in payına düşen işlerden biri de, köydeki kadınların, uzaktaki eşleri, nişanlıları, sözlüleri için mektuplar kaleme almaktı. Nesrin Sarper’in göreve başlamasının ardından, mektuplar “güzelleşmişti”.
“O dönem köylerde öğretmenler sadece ders vermiyordu tabii. Okuma yazma bilmeyen çok insan vardı. Köylülerin mektuplarını da biz yazardık çoğu zaman. Köy kızlarının başka köylerdeki, şehirlerdeki nişanlıları, sözlüleri, kocaları için bana mektup yazdırırdı. ‘Canım, kuzum’ falan.. Onlar söyler, ben kendimden de katarak, daha güzelini yazardım onların söylediğinden.”
Bazen alışveriş yapmak için Kemal Yücel’le birlikte bisikletlerle komşu köy Büyükkonuk’a giderler. Köylüler ilk başlarda bir kadın öğretmenin bisiklet kullanmasını yadırgasa da daha sonra alışırlar..
VADİLİ GÜNLERİ
İki yıl Kilitkaya’da görev yaptıktan sonra Mesarya köylerinden Vadili’ye tayin oldu. Kilitkaya’ya kıyasla daha büyük bir köydü…
“Vadili Kilitkaya’ya göre büyük bir köydü. Rum okulu ayrıydı. Türk okulunda 3 öğretmen vardı. Orada da okulun içinde bir odada kalıyordum. Vadili’de de Şakir Bey vardı müdür olarak. Şirket katibi Akif Bey köyün ileri gelenlerindendi.”
RİTİM DERSİ ŞİKAYET KONUSU OLDU
“Ben Vadili’de derslere başladıktan kısa bir süre sonra çocuklara ritim dersinde öğrettiklerimi anlayamayan bir köylü beni şikayete gitmiş Akif Bey’e. Akif Bey azarladı onları. ‘Kolejden bir öğretmen geldi, sizin çocuklarınızı eğitecek. Nedir dediğiniz?’ diye. Sonra aradan 10 gün geçtikten sonra beni şikayet edenler, gelip benden de özür dilemişti, ‘kusura bakma hocanım’ diyerek.
Vadili’de öğrencilerini müzik sınavlarına hazırlamaya ve başarılı sonuçlar almaya başladı. O dönem öğrencilerinden biri de yazar ve şair Oktay Öksüzoğlu idi. Öğrencileri başarılı oldukça müziğe daha da ağırlık vermeye başladı.
“ÖĞRETMENLER EL ÜSTÜNDE TUTULURDU”
“Vadili’de de iki yıl boyunca çok faaliyetler yaptık. O dönemde öğretmenler köylüler tarafından el üstünde tutulurdu. Bahçede ürettiklerini bizimle paylaşırlardı. Mesela Vadili’de bana çok turp getirirlerdi. Yumurta getirirlerdi. Ben de sesim güzelleşsin diye çiğ çiğ yerdim o yumurtaları..”
MAĞUSA’YA TAYİN VE ÖZEL MÜZİK DERSLERİ
Vadili’deki görevi de iki yıl sürdü ve o dönem ailesinin de yaşadığı Mağusa’ya tayin oldu.
Babası, müzik tutkusunu görünce ona, kendisini daha da geliştirmesi için özel ders aldırmayı kararlaştırdı. Bu aslında geçmişteki bir konuyu, bir nevi telafi girişimiydi.
“Aslında benim gönlümden geçen, esas istediğim, Türkiye’ye giderek müzik tahsili ve kariyeri yapmaktı. Devlet konservatuarına gitmek istiyordum. Sesim tiz soprano idi. Ama o dönem şartlar kolay değildi. Olmadı… Babam ‘Seni Türkiye’ye gönderemedim ama burada destek olacağım ilerlemen için’ diyerek bana özel ders aldırmaya başladı. Maraş’ta Lina adında bir Rum kadından ders alıyordum. Mağusa’da bizim kaldığımız evden Maraş’ta ders aldığım yere iki mil yürüyorduk. Benim sırtımda akordiyon ve yanımda babam. Haftada üç gün müzik dersine gittim bir yıl boyunca. o kadar ilerledi ki müzik bilgim, opera parçaları çalmaya başladım.”
Mağusa’da Gazi İlkokulu’nda 6 yıl boyunca görev yaptı. Müzik sınavlarına soktuğu öğrencilerin başarı düzeyi de her geçen yıl artıyordu.
LEFKOŞA’YA DÖNÜŞ
Mağusa’da eşi Fikri Sarper ile evlendikten bir süre sonra başkent’e, Lefkoşa’ya tayin oldu. Atatürk, Arabahmet ve Köşklüçiftlik (Şehit Tuncer) İlkokullarında görev yaptı. 35 yıllık öğretmenlik hayatının son 25 senesi Lefkoşa’da geçecekti.
“YARAMAZ ÇOCUKLARI SEVGİ GÖSTEREREK VE SORUMLULUK VEREREK KAZANIRDIM”
Uzun yıllar öğretmenlik yapmasını hem çocukları hem de müziği çok sevmesine bağlıyor. Birçok konuyu oyun gibi öğrencilere aktardığını, yaramaz çocukları da kazanmak için sevgiyle yaklaşmak gerektiğini belirtiyor.
“Lefkoşa’da bazen sınıflarda yaramaz ve şımarık çocuklar olurdu. Bazı bakanların ya da işadamlarının çocukları da vardı aralarında. Ben o çocuklara sevgiyle yaklaşarak ve sorumluluk vererek kazanırdım onları. Bu yaklaşımın hep olumlu karşılık verdiğini gördüm. Bazı çocukların aileleri de ‘nasıl bu çocuğu sıraya koydunuz?’ diye sorar ve bana teşekkür ederlerdi. Bu yüzden günümüz öğretmenlerinin de bu yöntemi benimsemesinin faydalı olacağını düşnüyorum.”
YILMAZ TANER FİLARMONİ ORKESTRASI
Müzik hayatını zaman zaman okul dışına da taşıdı. Bir dönem, Yılmaz Taner’in Filarmoni Orkestrası’nda en yüksek ses soprano olarak görev aldı.
“Çalışmalarımız çok zevkli ve güzeldi. Orada da geliştirdim kendimi. Bir süre sonra kazalara gitmeye başladık. Turne yaptık. 3-4 yıl sürdü. Sonra Türkiye’ye açılmayı bile planlıyorduk. Bu süreçte eşim Fikri bana hep destek oldu. Ama bir taraftan da çocuklar vardı. Onların da sorumluluğuyla maalesef daha fazla devam edemedim. “
GELECEK NESİLLERE MİRAS
Nesrin Sarper emekli olsa da hala aklında çocuklar ve müzik var. Her sabah kahvaltıdan sonra bir süre çalışıyor, 2018’de başladığı bir projeyi tamamlamaya çalışıyor.
“Gelecek nesillere faydalı olmak, kalıcı eserler bırakmak için 2018’den itibaren söz ve bestesi bana ait olan 10 parçalık bir albüm haline getirmeyi planlıyorum. Bunun için çalışıyorum. Farklı günlerde, örneğin 29 Ekim, yeni yıl, 23 Nisan gibi günlerde söylenebilecek şarkılar için çalışıyorum. .Bu çalışma için her gün kahvaltıdan sonra masaya oturuyorum ve melodika ile çalışmaya başlıyorum. Artık akordiyon çalamıyorum.”
“SEVECEKSİN VE ÇOK GAYRET EDECEKSİN. ÇOCUKLARI SEVECEKSİN. SEVMEZSEN OLMAZ”
Nesrin Sarper, başarılı öğretmenliğin sırrını da şu sözlerle özetliyor:
“Sevmek ve çok gayret etmek lazım. Çocukları seveceksin. Sevmezsen olmaz.