Sivil katliamı görmek istiyorsanız Kıbrıs’a bakın

58
reklam alani

Views: 0

Erdoğan, Türkiye’ye karşı bu ithamı yöneltenlerin geçmişlerinin sivil katliamlarıyla dolu olduğuna işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçen Sayın Macron’a söyledim. Ruanda’da yüz binlerce insanı katleden siz değil misiniz ya? dedim. Cezayir’de yüz binleri katleden siz değil misiniz? dedim. Sen bana nasıl bunları söylersin dedim. Aynaya bak aynaya dedim. Bunlar için Afrika’nın kitabını şöyle bir açtığımız zaman, Afrika’nın kitaplarında neler var neler. Maalesef bu tür kara kaplı defter ve kitaplarla bunların mazisi dolu.”

Türkiye’yi sivil katliamı yapmakla suçlayanlara tepki gösteren Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

“Sivil katliamı görmek istiyorsanız hemen yanı başımızda Suriye’nin Halep’inden İdlib’ine, Haseke’sinden Rakka’sına, Deyrizor’undan Dera’sına kadar Türkiye’nin ayak basmadığı yerlere bakın. Bitmedi. Sivil katliamı görmek istiyorsanız Afganistan’a bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız Arakan’a bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız Kafkaslarda Yukarı Karabağ’a, Balkanlarda Bosna’ya bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız, Türkiye’nin müdahalesinden önce Kıbrıs’a bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız hemen burnunuzun dibinde neredeyse her gün Müslümanların sokaklarda taammüden öldürüldüğü Filistin’e bakın. Sivil katliamı görmek istiyorsanız, bölücü terör örgütünün kadın, yaşlı, çocuk demeden ülkemiz topraklarında 40 yıldır yaptığı terör eylemlerine bakın. Velhasıl sivil katliamı görmek istiyorsanız, aynanın karşısına geçin ve tarih boyunca ellerinize bulaşmış olan masum kanlarına bakın. Türkiye bu konuda asla itham edilebilecek bir ülke değildir. Türkiye’yi sivilleri katletmekle suçlayanların gözü kör, kulağı sağır, dili çatal, yüreği taşlamış, vicdanı kararmış demektir.”

Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, yeni yasama yılının ilk grup toplantısının hayırlara vesile olması dileğinde bulunarak, yurt dışı programları dolasıyla grup toplantılarını gerçekleştiremediğini belirtti.

Sırbistan ziyaretini anlatan Erdoğan, Sırbistan-Türkiye ilişkilerine ivme kazandıracağını düşündüğü temaslarının son derece verimli ve başarılı geçtiğini ifade etti.

Erdoğan, İkinci Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısı’nın ardından Sırbistan ile 9 anlaşma imzalandığını hatırlatarak, İş Forumu’nda da iki ülkenin iş adamlarının somut iş birliği imkanlarını değerlendirdiğini aktardı.

Bu ziyaret vesilesiyle Türk şirketleri tarafından kurulan 6 fabrikanın açılışını, bir fabrikanın da temel atma törenini icra ettiklerini vurgulayan Erdoğan, TİKA’nın tamamladığı çeşitli projelerin açılışını da yaptıklarını aktardı.

Erdoğan, Türkiye -Bosna Hersek- Sırbistan Üçlü Zirve Toplantısı’nın düzenlendiğini, Belgrad-Saraybosna otoyol projesinin temel atma törenini gerçekleştirdiklerini ve bu projenin yeni bir dostluk köprüsü olacağına inandığını belirtti.

“5 devlet bir millet” vurgusu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Konseyi 7’inci Zirvesi dolayısıyla gerçekleştirdiği Azerbaycan ziyaretine de değinerek, bu kapsamda Azerbaycan Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Türk Konseyi Zirvesi’ne iştirak eden Kazakistan kurucu Cumhurbaşkanı, Kırgızistan, Özbekistan Cumhurbaşkanları ve Macaristan Başbakanı ile gerçekleştirdiği temaslarda ikili ve bölgesel konuları ele aldıklarını belirtti.

Bugüne kadar söylenen “iki devlet bir millet” sözüne atıfta bulunan Erdoğan, “Dün şunu ifade ettim. Bundan sonra artık ‘beş devlet bir millet’. İnşallah Türkmenistan’ı da buraya kattığımız zaman ‘Altı devlet bir millet’ olmak suretiyle bölgede çok daha güçlenerek yürüyeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, görüşmelerde Türk dünyasına ve bölgeye ilişkin ortak gündemdeki meseleleri etraflıca değerlendirme fırsatı bulduklarını, daha önce onur konuğu olarak katılan Özbekistan’ın bu defa zirvede tam üye olarak yer aldığını kaydetti.

Macaristan’ın geçen sene olduğu gibi gözlemci sıfatıyla zirveye katıldığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böylece Türk Konseyi daha da güçlenmiş oldu. Ayrıca Macaristan, Budapeşte’de Türk Konseyi’nin ofisini açtı. Bundan böyle Avrupa’nın içinde de Türk Konseyi’nin bir iletişim merkezi oluştu.” diye konuştu.

Erdoğan, zirvede Kazakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in teklifi üzerine Türk Konseyi Onursal Başkanı ünvanının tevdi edildiğini belirtti.

TÜRKPA, TÜRKSOY, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Miras Vakfı ile Türk Sanayi ve Ticaret Odası arasında iletişimi kuvvetlendirmek amacıyla Türk Konseyi Koordinasyon Komitesi’nin kurulmasını kararlaştırdıklarını bildiren Erdoğan, 8’inci zirvenin gelecek yıl Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenleneceğini açıkladı.

“Bu dönem çok daha hassas olmak lazım”

Grup toplantısını çarşamba da olsa gerçekleştirmek istediklerini kaydeden Erdoğan, 4-6 Ekim’de de 29. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda bir araya geldiklerini hatırlattı.

AK Parti 7. Olağan Kongre Süreci’nin başladığı şu günlerde gerçekleşen bu toplantının gelecek dönemde çalışmalarına ışık tutacağına inandığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

“Meclis gündeminde de çok önemli hazırlıklarımız, kanun tasarılarımız bulunuyor. Yargı Reformu’nun birinci paketi başta olmak üzere tüm bu çalışmaları arkadaşlarımızın titizlikle takip ettiklerine inanıyorum. Ancak bir parantez açıyorum, milletvekili arkadaşlarımızın Meclis’e iştirak noktasında zayıf olduklarını Grup Başkan ve Başkanvekili arkadaşlarımdan istihbar ettim. Bu tabii bizim gibi böyle güçlü bir partiye yakışmıyor. Arkadaşlar bizim salı, çarşamba, perşembe fevkalade haller dışında üç günümüzü Meclis çalışmalarına örnek bir parti olan AK Parti olarak vermezsek, bize yazıklar olsun. Burada hassas olmamız lazım. Hele hele bu dönem çok daha hassas olmak lazım. Arkadaşların, sizleri bahçelerden toplayıp gruba getirmemesi lazım. Bunu özel bir ricam olarak söylüyorum.

Bunun yanında bu dönemde Cumhur İttifakı olarak Meclis’i etkin şekilde çalıştırmakta kararlıyız. Ancak bu iştirakleri tam yaparsak… Ülkemizin ve milletimizin hayrına olduğuna inandığımız her konuda Meclis’te temsil edilen diğer siyasi parti grupları ve milletvekilleri ile uzlaşma yollarını aramayı sürdüreceğiz. Bununla birlikte Meclisin gereksiz yere oyalanmasına, kilitlenmesine, işlevsiz hale getirilmesine yönelik hiçbir girişime de eyvallah etmeyeceğiz.”

“Ülkemiz, müttefiklik hukukunun gereklerini yerine getirmiştir”

Suriye’de 9 Ekim’de saat 16.00’da başlatılan Barış Pınarı Harekatı’nın başarıyla devam ettiğini anlatan Erdoğan, “Türkiye, Barış Pınarı Harekatı’nı başlatma noktasına bir anda gelmemiştir. Bu işin bölücü terör örgütüyle mücadelemiz bakımından yaklaşık 40 yıllık, Suriye sorunu bakımından 8 yıllık mazisi var. Bugün geldiğimiz noktada 40 yıldır on binlerce vatandaşımızın canına mal olan, ülkemize yüzlerce milyar dolar maliyet getiren bölücü terör meselesinin nasıl ortaya çıktığını ve büyüdüğünü daha iyi anlıyoruz. Ülkemiz, her hal ve şart altında müttefiklik hukukunun gereklerini yerine getirmiştir. Buna karşılık müttefiklerimizin yüzümüze başka konuştuğu arkamızdan ise başka işler çevirdiği inkarı mümkün olmayan bir şekilde açığa çıkmıştır. Her şeye rağmen Türkiye’nin tavrı barıştan, huzurdan, esenlikten yana olmuştur, böyle de olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, Suriye meselesinin kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasının yeniden dizayn edilmesini amaçlayan bir projenin ürünü olduğunu vurgulayarak, Suriye yönetimine ortada henüz hiçbir çatışma yokken demokrasiden, hukuktan, haktan, adaletten yana tavır takınması için çok tavsiyede bulunduklarını, bunun için çok çabaladıklarını hatırlattı.

“Özellikle vatandaş dahi sayılmadıkları için ezilen, horlanan, dışlanan Kürt kardeşlerimize, ülkemizle irtibatları sebebiyle baskı altında tutulan Türkmen kardeşlerimize hakkaniyetle davranılması için ısrarcı olduk. Bunu bizzat Esed’in kendisine defaatle söylemiş bir liderim.” diyen Erdoğan, ne yazık ki bu tekliflerin değerlendirmeye alınmadığını tam tersine baskı, şiddet ve zulüm yolunun seçildiğini söyledi.

Suriye’de yaklaşık 1 milyon masum insanın hayatına mal olan krizin böyle başladığını anımsatan Erdoğan, son 8 yılda ülke nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan 12 milyon kişinin evlerinden kaçmalarına, bu kişilerinin yarısının da ülke dışına gitmesine yol açan çatışmaların yaşandığını aktardı.

Suriye dışına giden 6 milyon civarındaki Suriyelinin 4 milyonun da Türkiye’ye geldiğine dikkati çeken Erdoğan, bu kişilerin 3 milyon 650 bininin ağırlıklı olarak Arap, Türkmen, Ezidi, Keldanilerden, 350 bin kişinin de ağırlıklı olarak Kobani’den gelen Kürtlerden oluştuğunu anlattı.

“Ey Arap Ligi, acaba siz ne kadar Suriyeliyi kabul ettiniz?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dikkat edin tamamına yakını Arap olan bu mülteciler. Maalesef ifadeyi kullanmakta bile edep ettiğim Arap Ligine hiç yakışmıyor. Ey Arap Ligi, acaba siz ne kadar Suriyeliyi kabul ettiniz? Siz Suriye’yi Arap Liginden çıkardınız, şimdi de Türkiye’ye hakaret etmek için Suriye’yi almak gibi bir projeyi hayata sokmaya çalışıyorsunuz.” diye konuştu.

Yaşanan kaos ortamını fırsat bilen bazı güçlerin “DEAŞ” adı altında bir “cinayet makinesi” icat edip, iplerini sürekli ellerinde tutarak, bu terör örgütünü ortaya saldığını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Arap Liginin bugün bu mültecilerle ilgili bir Allah kuruşu destek verdiği vaki mi? Hayır. Avrupa Birliğinin 3 milyar avro uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla Kızılay’a, AFAD’a gönderdiği destek. Verdiği söz, 6 milyar avroydu ama biz gelse de gelmese de şu ana kadar bu konuda yaptığımız harcama 40 milyar doları aşmıştır. DEAŞ’ın faaliyet gösterdiği, katliamlar yaptığı, müdahalelere sebebiyet verdiği bölgelerin tamamı da coğrafyamızın kadim halklarının yaşadığı yerlerdir. İslam ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bu vahşi örgüt İslam ve Müslümanların en büyük düşmanıdır, yüz karasıdır.”

“DEAŞ balonunu söndürdük”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün dahi hala bölgede Müslümanlar lehine atılabilecek her adımın önüne DEAŞ faktörünün bir engel olarak çıkartıldığının altını çizerek, “Üstelik DEAŞ’ı proje olarak geliştiren, maddi olarak destekleyen, fiilen yönlendiren ülkeler, bugün karşımıza güya ‘en büyük DEAŞ düşmanı’ görüntüsüyle çıkıyor.” ifadelerini kullandı.

Bu konuda kimin ne rol oynadığını gayet iyi bildiklerini vurgulayan Erdoğan, “DEAŞ’ın bölgedeki çöküşünü başlatan ise yine biz olduk. Nerede başlattık bunu, El Bab’da. Orada 3 bin DEAŞ’lıyı etkisiz hale getiren biz olduk. Ama bunlar, başta FETÖ’cüler olmak üzere hep aleyhte, güya biz ‘DEAŞ’a karşı müşfikmişiz.’ Tıpkı bir balon gibi sürekli şişirilen, gücü sadece masumlara yeten bu örgütün foyasını, Fırat Kalkanı Harekatı ile biz ortaya çıkardık. Bu harekatta yaklaşık 3 bin teröristi etkisiz hale getirerek, DEAŞ balonunu söndürdük.” dedi.

Fırat Kalkanı Harekatı’nın ardından müttefiklere, Rakka ve Deyrizor başta olmak üzere, Suriye’de DEAŞ’ın elindeki diğer yerleri de özgürleştirmeyi teklif ettiklerini, hatta harekat planlarının bile hazır olduğunu aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:

“Ancak o anda anlaşılmaz gibi gözüken ama artık gayet iyi bildiğimiz sebeplerle müttefikler Türkiye gibi meşru bir güç yerine PKK, YPG gibi bir terör örgütüyle hareket etmeyi tercih ettiler. Hala onlarla beraberler. Teröristler Fransa’da bir eylem yaptığında Fransız halkının acısını paylaşmak üzere, tüm dünya ile birlikte biz de oradaydık. Buna karşılık, DEAŞ ülkemizde 50, 100 kişinin öldüğü pek çok canlı bomba saldırısı gerçekleştirdiğinde yanımızda hiç kimseyi bulamadık.

Mesele DEAŞ değil, hele PKK hiç değil, sadece ve sadece bölgemize yönelik bir projenin hayata geçirilmesi olduğu gerçeği attığımız her adımda bir kez daha karşımıza çıktı. Bu durumda önümüzde iki yol vardı. Ya Avrupa’da ve Amerika’da yazılan bu senaryoda bize biçilen role teslim olacak, yanı başımıza gelenlere ve geleceklere rıza gösterecek, kasap bıçağına boynumuzu uzatacaktık ya da mücadele edecektik.”

“Milletimizle birlikte mücadele bayrağını yükselttik”

Türkiye’nin ve Türk milletinin mazisinde teslim olma seçeneğinin asla olmadığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz de yapmamız gerekeni yaptık. Milletimizle birlikte mücadele bayrağını yükselttik. ‘Ya istiklal ya ölüm’ diyerek devletini kurmuş bir millete başka türlüsü zaten yakışmazdı.” dedi.

Suriye’de Türkiye’nin başlattığı operasyonun ardından DEAŞ tehdidi ortadan kalktığında karşılarında garip bir manzarayla karşılaştıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bir tarafta rejim 100 binlerce insanı katlederek, milyonlarca insanı yerinden ederek ilerliyordu. Diğer tarafta ise PKK/YPG, Amerika’nın ve Avrupa’nın sınırsız desteğiyle 1 milyon Kürt’ü, Arap’ı, Türkmen’i, Süryani’yi ve her kesimden insanı yerinden ederek, sınırlarımız dibinde bir terör koridoru oluşturuyordu.

Bugün sivil kayıpları konusundaki hassasiyetlerinden dem vurarak karşımıza dikilenlerin hiçbirinin de o günlerde sesi çıkmıyordu. Biz İdlib’de 4 milyon insanın hayatını kurtarmak için var gücümüzle çalışırken, yasak savma kabilinden cılız sesler dışında bunların hiçbirinden destek göremedik. Zeytin Dalı Harekatı ile Afrin’i teröristlerden temizlerken, destek bir yana sürekli eleştiriye maruz kaldık. Şimdi Barış Pınarı Harekatı’nı yürütüyoruz. Bu defa çok daha aleni bir dirençle hatta saldırıyla karşı karşıyayız.”

‘Bunlara hiç güvenmeyin’

Erdoğan, “Birkaç tane batılı lider Barış Pınarı Harekatı’nı durdurmamız için bizi arıyor. ‘Bu harekatı durdurun’ diyor. Ama bugüne kadar teröristler tarafından ülkemize atılan 900’e yakın havan ve roketler için üzüntülerini bildirmek üzere kimse aramadı. Bizi, bu saldırılarda hayatını kaybeden 20 vatandaşımız için başsağlığı, yaralanan 170 vatandaşımız için geçmiş olsun dileklerini iletmek üzere de kimse aramadı.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’yi eleştirenlere güvenilmemesi gerektiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bunları iyi tanıyın. Bunlara hiç güvenmeyin. Zira bunlara güvenilmez. Hatta terör örgütünü korumak için bizi arayanlar, şöyle bir yarım ağızla dahi olsun bu konuda tek kelime etmediler. Bunların derdi, Türk ordusunun bu kadar süratle mesafe alacağını bunlar beklemiyordu. Baktılar ki hesap tersine döndü, bunun üzerine aramaya başladılar. Sadece terör örgütü temsilcilerinin yönlendirmesiyle bizi itham etmeye, teröristlerden beslenen medyanın malzemeleriyle bizi eleştirmeye kalktılar. Hepsine de gereken cevabı verdik, veriyoruz.”

“Bu, yeni karşılaştığımız bir durum değil”

Erdoğan, bu tavrın yeni karşılaşılmış bir durum olmadığının altını çizerek şunları kaydetti:

“Geçmişte de aynı tavırlarla karşılaşmıştık. Bir gecede 251 insanımızı şehit verdiğimiz 15 Temmuz darbe girişiminde sınırlı sayıda dostumuzun desteği dışında tamamen yalnız bırakılmıştık. Bize bugüne kadar terörle mücadelenizde ‘size nasıl yardımcı olabiliriz’ diye gelen neredeyse hiç olmadı. Sadece ve sadece teröristlerin iddialarını, taleplerini, çıkarlarını korumak için karşımıza çıktılar.”

Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:

“Şimdi sesleniyorum, ey Batı, ey Arap Ligi, ey azıcık da olsa ahlak ve vicdan sahibi tüm ülkeler. Hepinize sesleniyorum. Bu devran elbet dönecek. Asla böyle bir duruma düşmenizi istemeyiz. Ama şunu bilin ki yarın öbür gün siz de bizimle benzer sıkıntılarla karşı karşıya kalacaksınız. İşte o zaman birileri de sizin karşınıza terörle mücadelenize destek için değil de teröristlere kol kanat germek için çıkacak. Emin olun o zaman bizi çok iyi anlayacaksınız. Ama iş işten geçmiş olacak. Teröristler kapınıza dayandığında, sınırlarınızdan içeri düşen bombalarla vatandaşlarınız ölür ve yaralanırken, şehirleriniz canlı bomba saldırılarıyla, terörist eylemleriyle sarsılırken, terör örgütü mensupları müttefik dediğiniz ülkelerde ellerini kollarını sallayarak dolaşır, en üst düzeyde ağırlanırken, evet işte bunlar olurken, bakalım teröristleri destekleyenlere siz ne diyeceksiniz, nasıl davranacaksınız? Unutmayın, bu dünya, etme bulma dünyasıdır.”

“Bu mücadeleyi birlik ve beraberliğimiz sayesinde başarıya ulaştırırız”

Türkiye’nin binlerce yıllık güçlü devlet geleneği, kadim medeniyet mirası, milletinin sarsılmaz birliği ve beraberliği sayesinde bu mücadeleyi Allah’ın izniyle başarıya ulaştıracağını söyleyen Erdoğan, şunları ifade etti:

“Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama bakalım o kara gün geldiğinde siz ne yapacaksınız? Kendinizi güvende sandığınız sırça köşkünüz paramparça olup üzerinize çökmeye başladığında, vatandaşlarınız yakanıza yapıştığında bakalım teröristlere bugünkü gibi sahip çıkmayı sürdürebilecek misiniz?”

Erdoğan, Türkiye’nin bugüne kadar nerede bir masum kanı akmışsa, nerede bir mazlumun ahı göğe yükselmişse, nerede bir garip çaresizce etrafına bakınmışsa tüm kalbiyle ve imkanlarıyla hep orada olmaya çalıştığını vurguladı.

“Teröristler canınızı yakmaya başladığında da yine bu asil millet yanınızda olacaktır.” diyen Erdoğan şunları kaydetti:

“Onun için diyorum ki gelin bu mücadelede Türkiye’nin karşısında değil, yanında yer alın. En azından karışmayın, hele hele NATO üyesi ülkelere sesleniyorum. Geçenlerde söyledim. Bu PKK/YPG ne zaman NATO’nun üyesi oldu da benim haberim olmadı. Bu nasıl iştir? NATO üyesi ülkeler YPG’nin, PYD’nin yanında yer alıyor, onlara her türlü desteği veriyor. Silahsa silah, mühimmatsa mühimmat. Başta Amerika. 30 bin tır Irak üzerinden bunlara silah, mühimmat, araç-gereç desteği veriyor. Öbür tarafta Avrupa. Almanya’sıyla, Fransa’sıyla her türlü desteği veriyor. İşte şu anda tüneller var. 90 kilometreyi aşkın tünel. Nerede? Suriye’de. Bunun çimentosu nereden geliyor? Lafarge. Lafarge nerede? Bu bir Fransız firması. Neyle izah edeceksiniz? Kimi aldatacaksınız? Bunların durumu deve kuşu gibi. Saklayamıyorlar, her şey meydanda. Ama bunların da hesabını verecekler.”

Türkiye aleyhinde yürütülen kampanyanın en önemli malzemelerinden birinin “sivil katliamı” iftirası olduğunu dile getiren Erdoğan, “Türkiye tarihinin hiçbir döneminde sivil katliam yapmamıştır ve yapmaz. Bizim ne inancımız ne kültürümüz, ne ahlakımız buna izin vermez.” dedi.

 

‘Şu ana kadar bin 220 kilometrekare alanı temizledik’

Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı’na değinerek, “Bugün dünyada böylesine kapsamlı bir terörle mücadele operasyonu yürütüp de Türkiye kadar temiz iş çıkartan başka bir ülke yoktur. Suriye’de bizi sivilleri hedef almakla itham edenleri, ‘Suriye operasyonunu, Irak operasyonunu, Afganistan operasyonunu hatırlayın’ demekle uyarıyorum. Neredeyse her gün güya yanlışlıkla vurulan sivil hedeflere, evlere, okullara, hastanelere, pazar yerlerine, sokaklara, düğünlere, otobüslere ilişkin haberlerin, resimlerin, görüntülerin utancıyla güne başlıyorduk. Biz yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm operasyonlarımızda kendi güvenlik güçlerimizin hayatlarını riske atma pahasına tek bir sivilin zarar görmemesi için çalışmış bir ülkeyiz.” dedi.

Erdoğan, hiç kimsenin Türkiye’nin taammüden hedef aldığı tek bir sivil gösteremeyeceğinin altını çizerek şöyle devam etti:

“Barış Pınarı Harekatı’nda teröristler sırf sivil kayıp oluşsun diye askerlerimize evlerden, parklardan, kiliselerden, camilerden, okullardan, hastanelerden saldırırken, biz bunlara asla aynısıyla mukabele etmedik. Kiliseden sniperlarla ateş ediyorlar. Niye? ‘Kiliseyi vuralım’ diye. Ama biz vurmadık. Çünkü orası bir ibadethaneydi. Biz bu kadar hassasız. Hep onların çıkmalarını, meydanda olmalarını bekledik. Kaldı ki bunlar bizim topraklarımızda da değildi, Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerde. Ve öyle bir dezenformasyon yaptılar ki güya biz ibadethaneleri de bombalıyormuşuz. Bunları anlatmaya gayret ettiler ve tabii bunun üzerinden de maalesef batı medyası bunları kullanmaya çalıştı. Biz teröristleri takip ettik, sivillerden uzaklaştıkları anda da imha ettik. Bu şekilde adeta adım adım ilerleyerek şu ana kadar bin 220 kilometrekare alanı temizledik.”

“DEAŞ’lıları da etkisiz hale getirmeyi de sürdüreceğiz”

Konuyla ilgili hususları sıralamak istediğini belirten Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’de ne Kürtleri ne Arapları ne de bir başka kesimi değil, sadece ve sadece teröristleri hedef aldığını vurguladı.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ülkemiz Suriye topraklarında işgal ve istila değil, terörle mücadele harekatı yürütüyor. Suriye halkına karşı değil, Suriye halkıyla birlikte zalimlere karşı mücadele ediyoruz. Siz ne derseniz deyin. Biz teröriste ‘terörist’ demeye ve öyle muamelede bulunmaya devam edeceğiz.

Sırf ülkemize zarar vermek için teröristleri makamlarında ağırlayanlar bunun utancını ömür boyu taşıyacaklardır. Bunları yüzlerine söylüyorum, onu da söyleyeyim. Öyle gizli kapaklı değil. Şunu da söyleyeyim, bu teröristlerle bize arabuluculuk yapmaya çalışan bazı liderler var. Dedim, ‘siz uluslararası savaş hukukunda veya siyaset biliminde ne zamandan beri devletlerin terör örgütleriyle masaya oturduğunu duydunuz. O tür devletler varsa bile Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde bir devlet olarak bir terör örgütüyle aynı masaya oturmak yoktur ve bundan sonra da bizden böyle bir şeyi beklemeyin. Bunun için de ara bulucu filan aramıyoruz. Buna da ihtiyacımız yok.”

Türkiye’nin operasyon bölgesi içinde kalacak DEAŞ’lıların sorumluluğunu üstlenmeye hazır olduğunu en başta ifade ettiğini anımsatan Erdoğan, “Kime? Sayın Trump’a. Buna karşılık birileri tarafından ısrarla korunup kollanan PKK/YPG terör örgütü şantaj malzemesi olarak kullandığı DEAŞ mensuplarını serbest bırakmaya başlamıştır. Nerede? Cezaevinde. Bakın kimin eli kimin cebinde belli. Biz ülkemizi hedef almaya kalkacak DEAŞ’lıları bir şekilde tepeleriz. Gerisini bunların yöneleceği diğer yerlerin yöneticileri düşünsün. Kontrol altına aldığımız yerlerde PKK, YPG’lilerle birlikte DEAŞ’lıları da etkisiz hale getirmeyi de sürdüreceğiz.” diye konuştu.

“Biz sadece inşa ederiz ama asla zulmetmeyiz”

Erdoğan, Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygılı olduğunun altını çizerek, “Bundan kimsenin tereddüdü olmasın. Bu ülkede tüm kesimleri temsil eden meşru bir hükümet kurulduğunda güvenliğini sağladığımız yerlerin sevk ve idaresini biz kendilerine bırakacağız. Cerablus’ta olduğu gibi, El Bab’da olduğu gibi, Afrin’de olduğu gibi. Biz sadece inşa ederiz, ihya ederiz ama asla zulmetmeyiz.” dedi.

Suriye toprakları terörist işgali altındayken bu ülke adına söylenen hiçbir sözün ve atılan hiçbir adımın kıymeti olamayacağını ifade eden Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:

“Barış Pınarı Harekatı, Münbiç’ten Irak sınırına kadar olan hattın tamamında daha önceden ilan ettiğimiz 30-35 kilometrelik derinliğe ulaşana kadar sürecektir. Bu konuda hiçbir istisnamız, hiçbir tereddüdümüz, hiçbir açık kapımız yoktur. Yürüdüğümüz bu yolda bize destek olanları da, yolumuza taş ve diken döşeyenleri de not ediyoruz. Zira Sayın Trump 20 mil yani 32 kilometre derinliği ifade ettiğinde daha sonra kendileriyle bunları konuşup, en doğudan 444 kilometrelik batıya olan o bölgeyi biz güvenli bölge olarak ilan ettik ve bu güvenli bölgede de biz şu anda bütün plan çalışmalarımızı yaptık, yapıyoruz. Hatta Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız burayla ilgili proje çalışmalarını da yapmış bulunuyor. Ben bu proje çalışmalarının da yapılmış olduğu kitapçıkları dünya liderlerine, BM Genel Kurulu’nda, bir kısmını kendileriyle yaptığım görüşmelerde ‘buyurun’ dedim ve anlattım. Şimdi de yine Türk Konseyi’nde aynı şekilde kendilerine takdim ettik. Tabii gördüklerinde ‘güzel’ diyorlar. Tabii bal bal demekle ağız tatlanmıyor. Bizim bala ihtiyacımız var. Onun içinde burada paraya ihtiyaç vardır. Eğer bu olursa biz bu güvenli bölgeyi halleder ve buranın lojistik desteğini de sağlarız.”

“Çalışmalarımıza destek olmak tüm dünyanın görevidir”

Erdoğan, güvenli hale getirdikleri yerlerde 1 milyon ile 2 milyon arası Suriyelinin geri dönüşü için çalışmalara hemen başlamak istediklerini ifade ederek, şunları kaydetti:

“Uluslararası toplumdan ricamız, elindeki imkanları bu projeye destek vermek için kullanmalarıdır. Suriye halkını 8 yıldır yaşadığı azaptan kurtaracak çalışmalarımıza destek olmak tüm dünyanın görevidir.

Türkiye, teröristlerle pazarlık yapılmayacağını, yapılsa da anlamı ve neticesi olmayacağını bilecek kadar tecrübe ve dirayet sahibi bir ülkedir. Yıllardır teröristlerle kucak kucağa yaşayanlar onlarla istedikleri pazarlığı yapabilirler ama biz bu yola asla tevessül etmeyiz.”

‘Teröristler güvenli bölgeden çıktığında harekat sona erer’

Erdoğan, kendilerini arayarak teröristler adına talepte bulunanlara seslendi. “Madem terör örgütüyle bu kadar içli dışlısınız, madem terör örgütünü bu kadar seviyorsunuz ve kolluyorsunuz, madem masumların akan kanının değil de teröristlerin ezilen başlarının derdindesiniz, madem teröristlerin gönlünü etmek uğruna Türkiye’nin müttefikliğini hiçe saymayı göze alıyorsunuz, öyleyse size bir teklifimiz var.” ifadelerini kullanan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Bizim terörist bile olsa kimseyi taammüden öldürmek gibi bir niyetimiz zaten olamaz. Çünkü biz, sizler gibi değiliz. Yunus Emre’nin, Hz. Mevlana’nın, Şeyh Edebali’nin, Hacı Bayram Veli’nin torunları, öldürmek değil yaşatmak için çalışır. Suriye’deki sorunun en kestirme yolu… Bunun için de teklifimiz, hemen bu gece tüm teröristler silahlarını, malzemelerini, her şeylerini bırakıp, kurdukları tuzakları imha edip belirlediğimiz Güvenli Bölge’den dışarı çıksınlar. Bölgede bu dediğimiz yapıldığında, sadece teröristleri hedef alan Barış Pınarı Harekatımız zaten kendiliğinden sona ermiş olacak. Gerçek derdi bölge halkının zarar görmemesi olan herkesin, bu teklife derhal olumlu cevap vermesi gerekir. Şayet dert bölge halkının can güvenliği değil de teröristlerin canını kurtarmak ise yine bu teklife olumlu cevap verilmesini bekleriz. Yok dert, terör örgütünün ülkemize yönelik saldırılarının ve bölge halkı üzerindeki baskısının devamı ise hiç kimse kusura bakmasın, böyle bir şeye rıza göstermeyiz. Bu yöndeki tekliflere de üstü örtülü veya açık tekliflere de eyvallah etmeyeceğimiz, bugüne kadarki tavrımızla herhalde anlaşılmıştır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı veya harekat alanındaki herhangi bir yerle ilgili kimseye bir söz verilmediğini vurgulayarak, “Ama Barış Pınarı Harekatı’ndan önce, başta Amerika olmak üzere Rusya, Avrupa Birliği üyesi ülkeler, NATO, hepsini bilgilendirdik. Biz, bunları haber vermeden bunu yapmadık. Hepsini haberdar ettik, bilgilendirdik, adımları böyle attık. Soranlara sadece terör örgütünün, sınırlarımızın 30 kilometre uzağına çekilmesiyle ilgili sayısız defa tekrarladığımız duruşumuzu ifade ettik. Ne zaman ki Münbiç’ten Irak sınırına kadar olan hat boyunca istisnasız bir şekilde 30-35 kilometrelik bir derinliği kontrol altına aldık, işte o zaman harekatımız sona erer. Bu hedefe ulaşana kadar hiçbir güç bizi durduramaz.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’ye yönelik ekonomik tehditlere ilişkin de Erdoğan, “Suriye’deki gelişmeler sebebiyle bizi ekonomik yaptırımla tehdit edenlere de diyoruz ki az dan az gider, çoktan çok gider.” diye konuştu.

“Bizde açtığınız her yaranın çok daha büyüğü sizin ekonominizde açılır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale’de bir tas çorbayı paylaşan bir milletin, Çanakkale destanını yazanların torunları olduklarını hatırlattı.

“Bizde açtığınız her yaranın çok daha büyüğü sizin ekonominizde açılır. Bizim kesilen sakalımız bir süre sonra çok daha gür şekilde yerine gelir ama sizin kayıplarınızın telafisi o kadar kolay olmaz.” diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

“Suriye konusunu görüşmek üzere ülkemize gelecek veya bizi arayacak olan herkes, Türkiye’nin bu gayet açık, gayet samimi, gayet makul yaklaşımını göz önünde bulundurarak hazırlıklarını yapmalıdır. Aksi takdirde beyhude yere zaman ve enerji harcamış oluruz. Düşünün. Bize ülkelerine girme yasağı koyanlar, onların da iyi düşünmeleri lazım. Bu ne demektir? Türkiye gibi bir devlete siz ülkenize girme yasağı koyacaksınız. Bize düşen nedir? Hayırlı olsun… Gelmesek de olur. Batar mıyız, biter miyiz, öyle bir şey mi var, çok mu meraklıyız? Düşünün. Şahsıma, aileme, bakan arkadaşlarıma, 3-4 bakan arkadaşıma vize yasağı koyuyorlar. Bu, siyasetten zerre kadar nasibini almış olan insanlara yakışır mı, bir ülkeye, bir devlete bu yakışır mı? Siyaset, duygusallık sanatı değildir. Siyaset, birinci derecede insan yönetme, iki ülke yönetme sanatıdır. Aziz milletim, ülkemizin zor bir dönemden geçtiğini biliyoruz. En büyük gücümüz, her zaman olduğu gibi milletimizin bizatihi kendisidir. Allah’ın yardımı, milletimizin desteği, dostlarımızın duası yanımızda olduğu müddetçe bu mücadeleden de başarıyla çıkacağımızdan şüphe duymuyoruz. Yaşanılan süreç, Suriye meselesinin sadece Suriyelileri ilgilendirmediğini, asıl hedefin bizim ülkemizin ve milletimizin bekası olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.”

“Kökü sağlam olan ağacı unutmayın rüzgar deviremez”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, harekatın, NATO’nun 5. maddesinin uygulanması ve Adana Mutabakatı sebebiyle yürütüldüğünü, ancak şu anda koalisyon güçlerini Suriye’ye kimin davet ettiğini bilemediğini söyledi. Erdoğan, şu açıklamalarda bulundu:

“Rejim güçleri değil, onu biliyorum. Öyleyse niçin? Ama Rusya’yı rejimin davet ettiğini biliyorum. Burada kim davetlidir, kim rastgele gelmiştir ortada. Kökü sağlam olan ağacı unutmayın rüzgar deviremez. Hamdolsun, biz kökü binlerce yıl ötesine uzanan sapasağlam bir ülkeyiz. Gerekirse yedi düveli karşımıza almak pahasına bu ümmetin ve bu milletin onurunu, izzetini, haysiyetini yere düşürmedik, düşürmeyeceğiz.

Şehitler tepesi hiç boş kalmayacak. Kalmayacak olsa da hak için, hakikat için, ülkemize ve milletimize hizmet için mücadeleye devam edeceğiz. Son nefesimize, gücümüzün son takatine kadar bu yoldan dönmeyeceğiz. En büyük hesabın Allah’ın hesabı olduğu inancıyla bize dayatılan değil doğru bildiğimiz yolda yürümekte kararlıyız.”

“Biz dik durursak bizim sırtımızı kimse yere getiremez”

Dede Korkut’un “Yer ve gök, yerdekiler ve göktekiler ve yüce Allah şahit olsun ki sen er oldukça, yiğit oldukça, adam oldukça ve senden olanlar, senin yanındakiler böyle oldukça Türk Milleti’nin sırtı yere gelmez.” sözlerini hatırlatan Erdoğan, “Biz dik durursak, sağlam durursak, bir ve beraber olursak Allah’ın izniyle kimse bizim sırtımızı yere getiremez.” diye konuştu.

Barış Pınarı Harekatı bölgesi ve diğer yerlerde kahramanca mücadele eden güvenlik güçlerine, Mehmetçiklere başarı dileyen Erdoğan, Türkiye’nin yanında, cephenin önünde mücadele eden ve şu ana kadar 46 şehit veren Suriye Milli Ordusu mensuplarına da Allah’tan muvaffakiyetler temenni etti.

Erdoğan, çeşitli müsabakalarda şampiyon olan ve başarıdan başarıya koşan sporcuların, Mehmetçik’e verdiği selamların, kendilerine başarıyla dönmesini diledi.

Yürekleri Türkiye ile atan Suriyelilere, dünyanın dört bir yanında Türkiye’nin haklı davasına sahip çıkan vatandaşlara, dostlara teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Somali’den Katar’a, Azerbaycan’dan Libya’ya, Afrika’dan Asya ve Balkanlar’a kadar Türkiye ve Mehmetçik için dua edenlere selam gönderdi.

Erdoğan, “Türkiye’nin bu önemli davasında siyasi ve fikri ayrılık gözetmeksizin, ülkesinin yanında yer alan herkesi yürekten selamlıyorum. Bu ülkenin ekmeğini yiyip, suyunu içip, havasını soluyup, sonra da bulduğu her fırsatta gavurun kılıcını çalanları da milletimizin engin irfanına, takdirine havale ediyorum. Günün kavga etme değil birlik olma, tek yumruk, tek bilek, tek yürek olma günü olduğu bildiğimiz için bu konuları tartışmayı ileri bırakıyoruz. Bizim niyetimiz de çabamız da hedefimiz de ülkemizin, milletimizin, evlatlarımızın daha güvenli, huzurlu, müreffeh bir geleceğe sahip olmasıdır.” şeklinde konuştu.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı siyasi partilere gönderdiğini ve Akar’ın da siyasi parti liderlerini ziyaret ederek bilgilendirdiğini hatırlatan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da bugün Meclis’te geniş bilgilendirme konuşması yapacağını söyledi.

“İşi nakış işler gibi hassasiyetle yürüttüklerine” işaret eden Erdoğan, kendileri için ne istiyorlarsa tüm insanlık için de bunu istediklerini söyledi.

Erdoğan, konuşmasını “Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab.” diyerek, tamamladı.

Rusya seyahatimizle ilgili herhangi bir olumsuz durum yok’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı sonrası gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı.

Rusya ziyaretinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ilişkin soru üzerine Erdoğan, “Şu an itibarıyla Rusya seyahatimizle ilgili herhangi bir olumsuz durum yok. Büyük ihtimalle gerçekleşecek.” ifadesini kullandı.

Erdoğan, “Amerika seyahatinizi merak ediyoruz. 13 Kasım’da yapılması planlanıyordu. Son yaşananlardan sonra bir değişiklik var mı?” sorusuna karşılık da şunları söyledi:

“Amerika seyahati, buraya gelecek olan heyetlerle yapılan görüşmelerden sonra değerlendirilecek olan bir durum. Çünkü kongredeki bu yapılan tartışmalar, müzakereler, konuşmalar; şahsım, ailem, bakan arkadaşımla ilgili olan bütün bu değerlendirmeler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı çok büyük bir saygısızlıktır, haddini bilmemektir. Dolayısıyla böyle bir durum karşısında tabii ki bunun değerlendirilmesinden daha doğru bir şey olamaz. Değerlendirip ondan sonra kararımızı veririz.”

Erdoğan, ABD’den gelen heyetle bir görüşmesinin olup olmayacağı sorusuna, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dışındakilerle görüşmesinin söz konusu olmadığı yanıtını verdi.

UEFA’nın “asker selamı” soruşturması

UEFA’nın, A Milli Takım’da forma giyen futbolcuların 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde Arnavutluk ve Fransa ile oynadıkları maçlarda olası siyasi provokasyon içeren davranışlar sergilediği iddiasıyla Türkiye Futbol Federasyonuna disiplin soruşturması başlattığı hatırlatılarak değerlendirmesi sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

“Ben onu da doğrusu şık bulmuyorum. Futboldan az çok anlarım. Böyle bir şey hayatta olmuş değil. Biliyorsunuz Griezmann’ın, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile böyle bir şeyi oldu. Griezmann’a bir şey mi yaptılar, herhangi bir şey verdiler mi? Burada ise şu anda milli takımın bir milli bakışı var, bu milli bakışını da oradaki bütün seyircilerle paylaşıyor. Bundan daha tabii bir şey olamaz. Ben buradan çok ciddi bir şey çıkacağını tahmin etmiyorum. Olsa olsa bir kınama yapabilirler. Bunun dışında, bu noktaya gelmiş bir takıma, herhangi bir olumsuz yaklaşım olmaz.”

“Derdimiz bu toprakları sahiplerine teslim etmektir”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Münbiç’te SDG ile rejimin anlaştığı yönündeki iddiaların hatırlatılması üzerine de şunları kaydetti:

“Rejimin, SDG ile herhangi bir anlaşması olduğuna ihtimal vermek istemiyorum. Zira burayla ilgili bizim Rusya ile daha önce bir anlaşmamız var. Zaten Sayın Putin ile bir araya geldiğimizde o haritaları, bunların Türkçesi, Rusçası hepsi var, kendilerinin önüne sereceğiz. Kaldı ki bizim zaten özellikle Münbiç’te olmak diye bir derdimiz yok. Bizim tek derdimiz var o da şudur: ama Rusya ama rejim, terör örgütü YPG/PYD’yi buradan çıkarmalarıdır. Bize bu sözü önce Sayın Trump verdi. ’90 günde biz burayı terör örgütünden boşaltacağız.’ dediler bize. 1,5 sene oldu, boşalttılar mı? Hayır. Bizim derdimiz bu toprakları sahiplerine teslim etmektir. Biz bunu istiyoruz. Yoksa, ‘Bize bunu verin.’ diye bir derdimiz yok. SDG dediğimiz, terör örgütünün farklı bir ismidir. YPG/PYD’yi bir şemsiye altına almışlar, o şemsiye de SDG.”

Erdoğan, ABD’de Halkbank’a yönelik hazırlanan iddianamenin sorulmasına karşılık da “O da tabii bu işlerin ne kadar duygusal olduğunun ayrı bir ifadesi. Güya bu iş kapatılmıştı. Şimdi bunu yeniden güney New York savcılığı açmak suretiyle maalesef hukuk dışı, çirkin bir adım attılar. Onların alacağı kararları göreceğiz. Ona göre de biz tabii tedbirlerimizi olgunlaştıracağız.” yanıtını verdi.

Paylaş