Views: 0
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, bu sabah katıldığı televizyon programında, hükümetin Ankara ziyareti, protokol ve Kapalı Maraş konusundaki açıklamalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erhürman konuşmasında, 20 Temmuz’da imzalanan protokolün imzalı resmi metninin hala kamuoyuyla paylaşılmamış olmasını anlamanın mümkün olmadığını söyledi. Erhürman, “son Ankara ziyaretinde rakamların değiştiği söyleniyor. Yeni bir protokol mü imzalandı, yoksa bir ek protokol mü, sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için bu konuların tamamının açıklığa kavuşturulması gerekiyor” dedi. Erhürman, Maraş’ın açılması konusunda dikkatli olunması gerektiği uyarısında bulunarak, Maraş ancak çözümden sonra açılabilir yaklaşımından da, uluslararası toplumla kavga ederek atılacak adımlardan da Kıbrıs Türk halkının zarar görebileceğini vurguladı.
Hükümetin Ankara ziyareti
Hükümet yetkililerinin protokolü görüşmek üzere Ankara’ya gittiklerinin belirtildiğini ancak orada yapılan ortak açıklamada buna dair bir şey bulunmadığını belirten Erhürman sözlerini şöyle sürdürdü:
“8 Mayıs’ta hükümetten gittik. En çok tartışılan konu protokolün imzalanmasının gecikmesiydi. Biz giderken gelen hükümet ‘biz geleceğiz, bir an önce imzalayacağız ve kaynak akışı başlayacak’ dedi. Ancak protokol 20 Temmuz’da imzalandı. O günkü protokolle ilgili olarak da anlayamadığımız şeyler yaşandı. Basına protokol metni servis edildi. Metne göre 1 milyar 215 milyon TL’lik kaynak aktarılması öngörülüyordu. Bunun içerisinde 675 savunma, 75 milyon reform destek ödeneği ve geri kalan kısım da sektörlere ayrılan para olarak görülüyordu. Hükümet bu metnin yanlış olduğunu açıklamadı. Ancak ardından başka bir rakam duyduk. ‘750 milyon TL aktarılacak’ denildi. Ağustos’un sonuna geldik hala kaynak akışı başlamadı. İmzalı resmi metni de henüz görmedik. Basında yer alan metin başka, sözü edilen başka. Bütün bunların üzerine Türkiye’ye gidildi ve dün akşamki açıklamalardan anladığımız, 750 milyon liralık bir rakamın söz konusu olduğu. Buna göre 546,5 milyon savunmaya, 47,5 milyon reel sektöre, 156 milyon altyapıya ayrılmış durumda. Yine de temkinli olmak istiyorum çünkü hala imzalı metni göremedik. Savunma giderleri çıktıktan sonra geriye 200 milyon TL civarında bir kaynak kalıyor. Bizim daha fazla kaynak yaratmaya ihtiyaç duyduğumuz açık.”
“İç paket için bir araya gelelim”
Kendi gelirlerimizi artırma, giderlerimizi azaltma konusunda çalışma yapılması gerektiğini belirten Erhürman, dörtlü koalisyon hükümeti döneminde bunu yapmaya başladıklarını ancak kısa bir süre sonra hükümetin düştüğünü hatırlattı. Erhürman şöyle konuştu:
“Hükümette 15 ay kaldık. Dövizde ciddi hareketlenme yaşanan çok sıkıntılı bir dönemde, çok sınırlı dış kaynak aktarımıyla ekonominin çarklarını döndürmeye çalıştık ve bu deneyim bize, kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratmanın ve Türkiye’den protokoller aracılığıyla gelecek kaynakları yalnızca yatırımlara ayırmanın mümkün olabileceğini gösterdi. Bütün iş dünyası, çalışanlar, hükümet ve muhalefet oturup kafa kafaya verelim ve kendi gelirlerimizi artırmanın, kendi giderlerimizi mümkün olduğunca kısmanın yollarını bulalım. Bu sistemi yaratmayı başarabiliriz. Elimizdeki veriler doğruysa, 960 milyon dolar turizmden, 700 milyon doların üzerinde yükseköğretimden gelirimiz var. Dış ticaret açığımız da 1 milyar 700 milyon dolar civarında. Yani bunlar aşağı yukarı birbirini karşılıyor. Turizmde ve yükseköğretimde çok daha doğru politikalarla ve teşviklerin doğru alanlara yönlendirilmesiyle bu rakamları yükseltmek, dengeleri değiştirmek mümkündür. Bilişim sektörünü de bunların yanına ekleyebilirsiniz. Son dönemde dövizin Türk Lirası karşısında değer kazanmasının ardından güneyden kuzeye akmaya başlayan bir kaynak var. Bunun da artırılması üzerinde ciddi bir çalışma yapılabilir. Turizm ve yükseköğretimin öncü sektörler olarak diğer sektörleri daha fazla beslemesi de doğru politikalarla sağlanabilir. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti ile imzalanan protokollerde ortak hedef, KKTC’de kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratmaktır. Bu hedefe ulaşmak için protokolle yetinmemek, içeride gelirleri artırıcı ve giderleri azaltıcı çalışmaları yapmak gerekir.”
“Maraş konusunda dikkatli olunmalı”
Hükümetin birçok konuda olduğu gibi Maraş konusunda da zaman zaman farklı ağızlardan farklı şeyler dile getirdiğini belirten Erhürman şunları söyledi:
“BM Güvenlik Konseyi’nin Maraş ile ilgili olarak ne söylediğini hatırlamak önemlidir. Güvenlik Konseyi temelde iki noktaya vurgu yapmıştır. Birincisi Maraş’a eski yerleşimciler dışında birini yerleştirmeyi kabul etmediğini vurguladı, ikincisi de Maraş’ın BM idaresine devredilmesi için çağrı yaptı. Burada seçeceğiniz yol, ben Güvenlik Konseyi kararına bakmam, kimseyle de görüşmem, Maraş’ı KKTC idaresi altında açarım ise durum başka, BM ile müzakere ederek bir süreç yürütme niyetindeyseniz durum başkadır. Şu anda Maraş’ta mülkiyet hakkı iddiasında bulunanlar Taşınmaz Mal Komisyonu’na (TMK) başvuruyor, buradan sonuç alamayanlar da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açarak TMK’nın etkili iç hukuk yolu olarak kabul edilmesini de tartışmaya açmaya çalışıyor. Bu durum kısa vadede kapsamlı çözüme ulaşılamayan koşullarda bizim için ciddi tehdit oluşturmaya adaydır. O yüzden CTP olarak biz, kısa vadede kapsamlı çözüme ulaşamamamız durumunda, iki yaklaşımdan da uzak durarak üçüncü bir yol seçmemiz gerektiği kanaatindeyiz. Uzak durmamız gereken iki yaklaşım, “Maraş ancak çözümden sonra açılabilir” yaklaşımıyla, “BM Güvenlik Konseyi kararları bizi bağlamaz, biz kimseyle müzakere, hatta istişare etmeden Maraş’ı KKTC yönetimi altında açarız” yaklaşımıdır. Bunlardan birincisi bizi proaktif davranmayarak açılan davalar karşısında zor durumda kalma, ikincisi ise uluslararası toplumla gereksiz bir kavgaya tutuşma noktasına taşıyabilir. Yapılması gereken, kısa vadede kapsamlı çözüme ulaşılamaması durumunda, BM’ye Maraş konusunda açılan davaları da hatırlatarak, bu bölgenin açılma koşullarını ve “BM idaresine devir”in kapsamını müzakere etmektir. Kısa vadede kapsamlı çözüme ulaşamadığımız koşullarda çözüme adım adım yaklaşma vizyonuna da, sosyal ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirme çabalarına da uygun düşecek yaklaşım budur.”