Views: 0
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Türkiye’nin gönderdiği Yavuz ve Fatih sondaj gemilerinin çalışmalarına ilişkin, Doğu Akdeniz’de denge kurulduğunu ve artık sahaya çıkıldığını belirterek, bölgede bir oldubittiye de izin vermeyeceklerini söyledi.
Bakan Özersay, İsviçre’nin Cenevre kentinde gerçekleştirdiği temaslar, Doğu Akdeniz’deki son gelişmeler ve kapalı Maraş’a ilişkin, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
KKTC hükümeti olarak Kıbrıs Türkünün sesini duyurma ve görünürlüğünü artırma hedefleri kapsamında Cenevre’ye geldiğini belirten Özersay, Cenevre’de, Birleşmiş Milletler’in (BM) çok önemli kuruluşları olduğu için ziyaretin ayrıca önemli olduğunu vurguladı.
Özersay, BM İnsan Hakları Konseyi’nin ülkelere yönelik raporlar hazırladığını anımsatarak, “BM’nin yıllık olarak hazırladığı raporlar arasında, KKTC’deki insan hakları durumuna ilişkin çeşitli başlıklar da var. Bu bağlamda biz de insan hakları konusunda atmamız gereken adımları ve yazılan rapordaki beklentinin, gerçekten doğrunun ne olduğunu tespit etmek için, yerine göre de raporda yer alan olgular, rakamlar ve olaylar itibarıyla doğru olmayan hususları düzeltmek için burada birtakım görüşmeler yapıyoruz.” dedi.
Suriye’deki iç savaşın tetiklediği göç dalgası konusunda BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Kıbrıs’taki “kayıp şahıslar konusunda” Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC), insan hakları durumuna ilişkin de BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği gibi önemli kuruluşların yetkilileriyle görüş alışverişinde bulunmak üzere Cenevre’de olduğunu dile getiren Özersay, tek görevlerinin Kıbrıs sorunun çözmek olmadığını, ayrıca sığınmacılar, mülteciler ve kayıp şahıslar gibi güncel konulara da çözümler üretmek gibi görevleri olduğunu ifade etti.
“BİR ENGELLEME İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Özersay, Cenevre’de farklı kurumlarla görüştüğünün ama Rum kesiminin engellemeleriyle karşılaştıklarının altını çizerek, şöyle devam etti:
“Şunu vurgulamak istiyorum; biz bir engelleme ile karşı karşıyayız. KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının görüşlerini, önerilerini, endişelerini beklentilerini ve taleplerini uluslararası örgütlerde, platformlarda dile getirmeye çalışırken, Kıbrıs Rum tarafının, özellikle Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanlığının engellemeleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Somut bir örnek vereyim. Biz buraya gelmeden önce, Rum tarafının Cenevre’deki Temsilciliği (bazı kuruluşlara) birtakım mektuplar göndermiş. Yapacağımız görüşmeleri iptal ettirmeye çalıştılar. Aslında bize göre, çağ dışı bir uygulamayla sesimizi kısmaya, kesmeye çalıştılar. Ama başaramadılar. Biz birilerine bir şey gösterme derdinde değiliz. Biz sadece pragmatik şekilde sorunları çözmeye çalışıyoruz.”
Özersay, Rum kesiminin engellemelerine karşı ilgili kuruluşlarla yapacakları görüşmeleri önceden açıklamadıklarına dikkati çekerek, “Çünkü bizim için önemli olan bağcıyı dövmek değil üzümü yemektir, sonuç almaktır ve pragmatik şekilde ileriye bakmaktır.” diye konuştu.
Rumların engelleme girişiminin samimiyeti ve mantığı olmadığını, iki toplumun ortak problemleri bulunduğunu ve ancak diyalog yoluyla sorunların çözülebileceğini anlatan Özersay, bu tür davranışların Kıbrıs Rum tarafının kapsamlı çözüm ve samimiyetini sorgulamalarına neden olduğunu belirtti.
Özersay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz Kıbrıs Türkünün taleplerini, endişelerini, düşüncesini, vizyonunu, perspektifini ve kendi kurumlarıyla bugüne kadar ne yaptığını ve bugünden sonra da ne yapmayı düşündüğünü anlatmak için buralara geliyoruz. Dolayısıyla biz orada varız, oradayız ve var olmaya da devam edeceğiz. Onun için, Kıbrıs’ta bulunması gereken şey, her şeyden önemlisi adı ne olursa olsun barış içerisinde bir arada var olmaktır. Bu felsefeyle önümüzdeki dönemde de sadece Kıbrıs Rum tarafının değil, hiç kimsenin bizim sesimizi kısmasına ve kesmesine izin vermeyeceğiz. Bu bizim vazgeçebileceğimiz bir mücadele değildir. Biz silahlı çatışmanın olduğu 1950’li ve 1960’larda hiçbir şeyimizin olmadığı bir dönemde bile vazgeçmedik. Canımıza, malımıza mal olmasına rağmen vazgeçmedik. Bu yüzden görüşlerimizi aktarmaktan, imkan bulduğumuz her platformda sesimizi duyurmaktan, kapıdan içeriye almadıklarında pencereden girmekten geri durmayacağız. Biz yılmayız, herkes bunu bilsin.”
“YETKİLENDİRİLMİŞ ŞİRKETLER GÖRÜŞSÜN”
Son aylarda gündemden düşmeyen Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları konusunda Rum kesimi ile iş birliği yapmaya hazır oldukları mesajını veren Özersay, bölgede çatışma riskinin ortadan kaldırılması ve istikrarın sağlanması için KKTC olarak esneklik gösterdiklerini belirtti.
Kudret Özersay, bu konudaki iş birliğinin iki taraf arasında yapılmasının şart olmadığına, “ileri bir yetkilendirmeyle” lisans verdikleri ve verecekleri şirketler arasında da sorunun çözülebileceğine işaret etti.
Şirketlerin, iki toplum adına hidrokarbon yataklarına ilişkin görüşme yapmalarının önünde hukuki engel bulunmadığına dikkati çeken Özersay, “Bu bir çıkış yoludur. Bu bölgede yatırım yapmaya yönelmiş olan şirketler, Rum tarafına doğru mesajı verdikleri takdirde enerji alanında bir iş birliğinin başlayacağına ben yüzde yüz eminim. Çünkü biz pragmatik yaklaşımı şirketler üzerinden yapalım diyerek göstermiş durumdayız.” değerlendirmesinde bulundu.
“GAYRİ ADİL DURUM TÜRKİYE’Yİ İKİ SONDAJ GEMİSİ SAHİBİ YAPTI”
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, Ada çevresinde enerji kaynaklarına ilişkin şunları söyledi:
“Rum kesimi liderliği defalarca, belki kendi siyasetinin bir ürünü olarak fakat fark etmez ama uluslararası kamuoyunda açıkça bu kaynaklar Kıbrıslı Türklere de aittir demiş durumdadır. Bu gerçeği kimse değiştiremez. Bu açıklamalar, BM’nin raporlarına girmiş durumdadır. Avrupa Birliği’nin (AB) de ‘Kıbrıslı Türkler de bu kaynakların ortağıdır ve bundan yararlanmaları gerekir’ şeklinde açıklamaları vardır. Eğer Kıbrıslı Rumlar ve uluslararası aktörler bunu bizi yatıştırmak için söylüyorlarsa bile artık o eşik geçildi.”
Rumlara pek çok kez hidrokarbon yatakları konusunda iş birliği yapma çağrısında bulunduklarını anımsatan Özersay, “Ama belli bir noktaya geldikten sonra ‘gelin bunu birlikte yapalım. Eğer yapmazsanız biz de sizin yaptığınızı yapacağız’ dedik. Belki birileri bize o dönemde gülmüştü. Ama bu gayri adil durum, Türkiye’yi iki tane sondaj gemisi sahibi yaptı.” diye konuştu.
Özersay, Türkiye’nin, petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri için Doğu Akdeniz’e gönderdiği sondaj gemileri “Yavuz” ve “Fatih”in Türkiye’de ve KKTC’de bir neslin mürettebat alanında yetişmesini sağlayacağını vurguladı.
“YAVUZ VE FATİH GEMİLERİ DENGE OLUŞTURDU”
Türkiye’nin bölgede “dengeler değişmeden ve çok geç kalmadan” yaptığı hamlenin önemine işaret eden Özersay, “Şimdi fiilen sahadayız. Sahada olduğumuz için de yarın, öbür gün durulması gerekiyorsa, oturulup konuşulması gerekiyorsa, herkes duracak, herkes oturacak. İleriye gidilecekse herkes ileri gidecek. Anlaşılacaksa, herkes bu anlaşmanın içerisinde olacak.” ifadesini kullandı.
Özersay, “Yavuz ve Fatih” sondaj gemilerinin bölge barışı ve istikrarı açısından bozulan dengeyi kurduğunu ve artık sahada olduklarını vurgulayarak, Kıbrıs Rum kesimini daha rasyonel ve pragmatik davranmaya ve birlikte iş birliği yapmaya davet etti.
KKTC ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de bir oldubittiye izin vermeyeceğine değinen Özersay, Kıbrıslı Türklerin tartışmasız bir şekilde sahibi olduğu alanlardaki çalışmaların engellenmesinin mümkün olamayacağını söyledi.
Özersay, “Türkiye’yi sahada fiilen kontrol sahibi olan, Kıbrıs Türkünü de yine sahada aktör haline getiren nedir biliyor musunuz? Aslında Türkiye’nin batısında Yunanistan ile yaşamış olduğu ve fiili durumlarla oluşturulan oldubittilerle geçmişte yitirmiş olduğu birtakım yerlerdir. Yani bu tecrübe Türkiye’yi ve Kıbrıs Türkünü de bu açıdan da biraz daha uyanık olmaya yöneltmiştir. Geldiğimiz nokta bu anlamda kendi içinde bir iç dengeyi barındırıyor diye düşünüyorum.” diye konuştu.
“MARAŞ’IN AÇILMASI OLASILIK DIŞI DEĞİL”
1974’ten beri kapalı olan Maraş’ın açılmasıyla ilgili tartışmalara da açıklık getiren Özersay, “Yakın gelecekte Maraş’ın açılması olasılık dışı değildir.” dedi.
Özersay, KKTC hükümeti olarak Maraş’ta envanter çalışması yapılması yönünde karar aldıklarını anımsatarak, öncelikle bölgedeki mülklerin kime ait olduğu, bu mülklerin, otellerin, evlerin ve altyapının son durumunu tespit etmek istediklerini aktardı.
Kapalı Maraş konusunda hükümet ortaklarıyla görüş birliği içinde olduklarını belirten Özersay, hangi modelin kullanılacağının yapılacak envanter çalışmasının verilerine göre ortaya çıkacağını ifade etti.
Özersay, envanter çalışmasının önümüzdeki aylarda tamamlanacağını aktararak, şunları kaydetti:
“Bunun tespitini yaptıktan sonra, bu veriler ışığında doğru ve uygulanabilir bir politikanın ne olduğuna o gün karar vereceğiz. Bu, evet kapalı Maraş’ın kademeli olarak açılması noktasına da varabilir. Eldeki rakamlara baktığımız zaman, aslında ‘iyisi mi hiçbir şey yapmamak doğru olur çünkü bu bizi bir yere götürmez’ sonucuna da varılabilir. Ama çıkacak olan veriler çerçevesinde eğer mümkünse biz eski sakinlerinin, vakıflar idaresinin mülkiyet haklarına halel getirmeyecek bir model ile kapalı Maraş’ın artık bir askeri bölge olmaktan çıkıp, sivil bir bölgeye dönüşmesi, orada yaşamın yeniden tesis edilmesi yönünde hükümet olarak birtakım adımlar atmayı düşünüyoruz.”
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, Cenevre ziyaretinden önce kapalı Maraş’ı bizzat ziyaret ederek durumu görme imkanı olduğunu hatırlatarak, geçmişten günümüze buraya ait yapılmış olan çalışmaları ve raporları toparladıklarını, uzmanlardan oluşan bir ekip oluşturduklarını ve ekibin tespitlerine göre politikalarını belirleyip hayata geçirme kararlılığında olduklarını sözlerine ekledi.
Bakan Özersay, Cenevre ziyareti kapsamında, BM Cenevre Ofisine Akredite Basın Mensupları Birliği (ACANU) tarafından düzenlenen “Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Son Gelişmeler” başlıklı basın toplantısında ve Cenevre Diplomasi ve Uluslararası İlişkiler Üniversitesinin düzenlediği “Kıbrıs Konusunda Alternatif Bir Yol” başlıklı konferansta da konuşmuştu.