Views: 0
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs Türk tarafının net duruşuna karşın, Kıbrıs Rum tarafının BM parametreleri çerçevesinde, siyasi eşitlik temelinde bir çözüme hazır olmadığını, yeniden kendileri tarafından teyit edildiğine işaret ederek, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Güvenlik Konseyi’ne sunacağı raporunda, Kıbrıs’ta tarafların BM parametrelerinde çözüm ve bu amaçla hazırlanmaya çalışılan referans kavramlarının oluşturulmasına ilişkin tutumlarının net ve tarafsız bir şekilde yer almasının gerekliliğinin açık olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Akıncı, Kıbrıs’ta çözümün her şeye sıfırdan bir daha başlayarak değil, Genel Sekreter’in de ifade ettiği üzere, mevcut yakınlaşmaları ve 11 Şubat 2014 tarihli mutabakat metnini geçerli sayan, 30 Haziran 2017 çerçevesine dayanan, çözüm odaklı ve ucu açık olmayan takvimli bir süreçle mümkün olduğunu anımsatarak, “Çözümsüzlükten en fazla zarar gören taraf olan Kıbrıs Türk halkının, zarar gördüğü koşulların ortadan kaldırılması, Kıbrıs’a barışın gelmesi için cesaretle sürdürdüğü kararlı ve samimi tutum daha fazla görmezden gelinmemelidir. Kıbrıs’ta devam eden statüko kısa vadede Kıbrıs Türk toplumuna zarar verse de, daha uzun vadede statükonun Kıbrıs Rum toplumu için de iyi sonuçlar üretmeyeceğinin bilincinde olunmalıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın açıklaması şöyle:
“BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in referans kavramları (Terms of Reference) oluşturmak üzere görevlendirdiği geçici özel danışmanı Sayın Jane Holl Lute ile yaptığımız görüşmelerde, başından beri net bir duruş sergiledik. Sayın Genel Sekreter’in Crans Montana sonrasındaki raporunda da ifade ettiği üzere, geçmiş yakınlaşmaları ve mutabakatları geçerli sayan, 30 Haziran 2017 çerçevesini de sulandırılmaması ve çarpıtılmaması kaydıyla görüşmeyi kabul eden bir anlayışta olduk. Birçok eleştiriye de göğüs gererek, istikrarlı tavrımızı tutarlı bir şekilde sürdürdük. Bunu yaparken, siyasi eşitlik ve etkin katılım ilkelerinin bizim için hayati önemini sürekli hatırlattık. Amacımız her zaman Kıbrıs’ın her iki toplumunun eşitlik, özgürlük, güvenlik ve barış içinde yaşayabilecekleri bir geleceği inşa edebilmek olmuştur.
Bu net duruşumuza karşılık Rum liderliğinin sürekli yalpalayan tavırları söz konusu oldu. Önce gevşek federasyon, sonra desentralize federasyon dediler ama altını doldurmadılar. Guterres çerçevesini kabul ederek görüşmeye hazır olduklarını söyledikten sonra, tek çerçeve olan 30 Haziran 2017 tarihli çerçeve yerine, 4 Temmuz 2017 tarihli başka bir çerçeve icat etmeye çalıştılar. Müzakerelerin ilk haftalarında gündeme getirilen ve olmayacağı üzerinde birlikte uzlaşılan daimi bir Rum cumhurbaşkanı ve dönüşümlü başbakanlık formülünü Guterres çerçevesiyle uyumlu yeni fikir diye yine gündeme getirdiler. Bu eski olması ve olmayacağına birlikte karar verilmiş bulunulmasının ötesinde, 2’ye 1 oranında dönüşümlü başkanlık içeren Guterres Çerçevesi ile de uyumlu değildir. Yeni diye takdim ettikleri bu öneriyle de kararların basit Rum çoğunluğu ile alınması ısrarını sürdürdüler. Kaldı ki, tek toplumlu koalisyon hükümetlerinde bile, bakanlar kurulunda kararların konsensüs ile alınması temel bir prensiptir. Bakanlar Kurulu’nda kararlara etkin katılımda en az bir olumlu oy ilkesi uzlaşılmış bir unsur olduğu halde, ondan da geri adım attılar. Bu ilkeyi yalnız hayati konularda kabul edeceklerini söyledikten sonra, bu kez enerji konuları ile bütçe meselesini bile bizim için hayati önemde görmediklerini ifade ettiler.
Kısacası Rum tarafının BM parametreleri çerçevesinde, siyasi eşitlik temelinde bir çözüme hazır olmadığı, yeniden kendileri tarafından teyit edilmektedir.
Kıbrıs Türk tarafının gerek referans kavramlarının oluşturulması, gerekse çözüm yönünde sürdürdüğü tutarlı ve yapıcı tutumuna rağmen, kendinden kaynaklanmayan çözümsüzlük koşullarının sürmekte oluşu gerekçesiyle cezalandırılmaya devam edilmesi, hiçbir insani ölçütle bağdaşmamaktadır.
BM Genel Sekreteri Sayın Antonio Guterres’in Güvenlik Konseyi’ne sunacağı raporunda, her zaman yapıldığı gibi bu kez de gerçekleri tam olarak ortaya koymaktan sakınan bir tavır izlenebileceğini tahmin etmekle birlikte, Kıbrıs’ta tarafların BM parametrelerinde çözüm ve bu amaçla hazırlanmaya çalışılan referans kavramlarının oluşturulmasına ilişkin tutumlarının net ve tarafsız bir şekilde yer almasının gerekliliği açıktır.
Kıbrıs’ta çözüm her şeye sıfırdan bir daha başlayarak değil, Sayın Genel Sekreter’in de ifade ettiği üzere, mevcut yakınlaşmaları ve 11 Şubat 2014 tarihli mutabakat metnini geçerli sayan, 30 Haziran 2017 çerçevesine dayanan, çözüm odaklı ve ucu açık olmayan takvimli bir süreçle mümkündür. Çözümsüzlükten en fazla zarar gören taraf olan Kıbrıs Türk halkının, zarar gördüğü koşulların ortadan kaldırılması, Kıbrıs’a barışın gelmesi için cesaretle sürdürdüğü kararlı ve samimi tutum daha fazla görmezden gelinmemelidir.
Kıbrıs’ta devam eden statüko kısa vadede Kıbrıs Türk toplumuna zarar verse de, daha uzun vadede statükonun Kıbrıs Rum toplumu için de iyi sonuçlar üretmeyeceğinin bilincinde olunmalıdır.”