Views: 0
Dünyanın en büyük iki ekonomisi Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşı ve Washington’ın Pekin’e yönelik teknoloji hırsızlığı suçlamalarıyla tırmanan gerginlik, 2019’da dünya gündemindeki yerini koruyacak.
İki ülkeyi karşı karşıya getiren Güney Çin Denizi’ndeki askeri gövde gösterilerinin de ABD-Çin rekabetinin bu yılki sıcak başlıkları arasındaki yerini koruması bekleniyor.
İki ülke arasındaki ticaret savaşının fitili, ABD Başkanı Donald Trump’ın 1 Mart’ta Çin’e çelik ithalatında yüzde 25, alüminyum ithalatında yüzde 10 gümrük vergisi uygulamaya başlamasıyla ateşlenmişti.
ABD yönetimi, Çin’den ithal edilen 34 milyar dolar değerindeki 800’den fazla ürüne yüzde 25 ek gümrük vergisi uygulamasına resmen başladı. Çin, ABD’nin hamlesine karşılık toplam 16 milyar dolar tutarında ABD menşeli ürüne yüzde 25 ilave verginin yürürlüğe girdiğini duyurdu.
Trump yönetiminin tarife artışlarındaki temel kalemlerin, inovasyon alanına yoğunlaşması dikkati çekiyor. ABD’nin vergi planı genel olarak Çin’in savunma, havacılık ve imalat sektörlerini hedef alırken, Çin’in misilleme vergileri de et, elektrikli araçlar, kimyasal maddeler, otomotiv, hava araçları ve soya fasulyesi gibi 106 Amerikan menşeli ürünü hedef almıştı.
Sert açıklamalar sonrası diyalog yolu
Taraflar, karşılıklı misilleme ve tarife savaşlarında sert açıklamalarla tansiyonu tırmandırmış, sonrasında ise ihtilafları çözmek için ekonomi kurmaylarından oluşan heyetlerle karşılıklı diyalog yolunu seçmişti.
Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Arjantin’de düzenlenen G20 Liderler Zirvesi kapsamında bir araya gelerek “90 günlük ticaret savaşı ateşkesi” konusunda mutabık kalmıştı.
Pekin ve Washington, bu kararla zaman kazanmış olsa da ekonomi ve finans çevreleri, tarafların 90 günlük sürede nihai bir barış sağlamasının çok zor olacağı görüşünü paylaşıyor.
İki dev ekonomi arasındaki çekişme, dünyadaki tedarik zincirini etkilemesi nedeniyle küresel ekonomiye de tehdit niteliği taşıyor. Ateşkes süresince taraflar arasındaki müzakerelerden anlaşma çıkmaması durumunda dünya ekonomisine yönelik olumsuz etkilerinin derinleşeceği yorumu yapılıyor.
Ticaret savaşının arka planındaki teknoloji rekabeti
Ticaret savaşlarının ön planda olduğu Çin-ABD ilişkilerinin arka planında ise ciddi bir “istihbarat savaşı” yapılıyor. Yaklaşık 700 milyar dolarla dünyanın en büyük ikili ticaret hacmine sahip iki dev ekonomi arasındaki anlaşmazlıklarda, ABD’nin Çin’e yönelik teknoloji sınırlamaları önemli bir kalemi oluşturuyor.
Ülkesine yönelik teknoloji casusluğu ve dijital casusluk faaliyetleriyle Pekin yönetimini suçlayan ABD, Çin’in fikri mülkiyet, ticari sırlar ve teknolojileri çalmaya yönelik faaliyetler yürüttüğünü savunurken, Çin’in sadece ticari hırsızlık alanında dünyaya “yıllık 180 ile 540 milyar dolar arasında” bir maliyeti olduğunu öne sürüyor.
ABD, bu anlamda Çin’in dev teknoloji firmaları ZTE ve Huawei’e yönelik de kısıtlamalar getirirken, bu şirketlerin ABD ve üçüncü ülkelerdeki faaliyetlerini potansiyel tehdit olarak görüyor.
Huawei’nin Mali İşler Direktörü (CFO) Mıng Vancou’nun, Washington’ın İran yaptırımlarını deldiği gerekçesiyle Kanada’da tutuklanması gibi gelişmelerin yaşandığı 2018’in ardından bu sene de iki dev ekonomi arasında gerilimin süreceği tahmin ediliyor.
Güney Çin Denizi
Çin ve ABD arasında uzun vadede en ciddi askeri sürtüşme alanı olarak öne çıkan Güney Çin Denizi ve Tayvan meselesinin de 2019’da dünya gündemindeki yerini koruması bekleniyor.
Kıyı ülkelerini egemenlik tartışmaları nedeniyle karşı karşıya getiren uluslararası sularda Çin ile Filipinler’in yanı sıra Vietnam, Malezya, Brunei ve Tayvan da hak iddia ediyor.
ABD Eski Başkanı Barack Obama döneminde Afganistan’dan askerlerini çekerek stratejik önceliğini Pasifik bölgesine kaydıran Washington yönetiminin bu politikası, Trump yönetiminde de sürüyor.
Bölgenin yüzde 80’i üzerinde hak iddiasında bulunan Pekin yönetimi, tartışmalı sularda inşa ettiği yapay adalar üzerinde kurduğu üsleri silahlandırdığı iddiaları, ABD ve diğer bölge ülkelerinin suçlamalarına hedef oluyor.
ABD yönetimi, Güney Çin Denizi’ni “askerileştirmekle” suçladığı Pekin yönetimine tepkisi bölgeye yolladığı donanma gemileriyle gösteriyor.
Pekin, ABD’nin bu adımlarına “egemenlik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle” sert tepki gösterirken, Washington deniz taşımacılığı açısından kritik öneme sahip sulardaki askeri varlığının “seyrüsefer serbestisi kapsamında ve uluslararası hukuka uygun şekilde” yapıldığını savunuyor.
Çin’in Tayvan hassasiyeti
ABD Başkanı Trump, Çin’e karşı zaman zaman Tayvan kartını da oynamaktan çekinmiyor. Pekin yönetimi, “Tek Çin” ilkesini benimseyerek Çin’i uluslararası toplumda sadece kendilerinin temsil ettiğini savunuyor ve Tayvan’ın, bağımsızlık ilan etmesi halinde askeri güçle müdahale edebileceğini belirtiyor.
“Tek Çin politikasına bağlı olduğunu” vurgulayan ABD, buna rağmen Tayvan’a doğrudan silah satışı gibi Pekin’in tepkisini çeken uygulamalarını sürdürüyor. Trump, Çin’in “Tayvan meselesinin ABD ile ilişkilerdeki en hassas başlık” yönündeki söylemlerine karşılık bu sorunu, Pekin yönetimine uluslararası siyasi baskı aracı olarak kullanmaktan çekinmiyor.