Ülkede en çok zenginler kredi borcunu ödemiyor

122
reklam alani

Views: 0

Bankalar Birliği Başkanı Olgun Önal, tahsili gecikmiş alacakların büyük bir bölümünü varlığının kredi borcundan kat be kat fazla olan insanların oluşturduğunu ifade ederek bu kişileri sektörü zora soktuğunu söyledi

Bankalar Birliği Başkanı Olgun Önal 2017 Kasım sonu itibariyle 860 MilyonTL’lik tahsil edilemeyen alacak olduğunu ifade ederek yılın başındaki tutarın ise 828 milyon TL olduğunu belirtti.

Mutlak değer olarak bakıldığında 32 milyon TL’lik bir artışın olduğunun gözlemlendiğini kaydeden Önal, Bankacılık sisteminin brüt kredi hacminin ise, aynı dönemde 13 Milyar TL’nin biraz üzerinden 14.8 Milyar TL’ye yükseldiğini söyledi. Toplamda brüt kredi hacminin 1.7 Milyar TL artığına işaret eden Önal, “tahsil edemediğimiz kredilerin brüt krediler toplamına oranı ise yüzde 6.29 iken, yüzde 5.79’a gerilemiştir. Mutlak değer olarak geri ödenmeyen kredilerin toplamının artması negatif bir gelişme tabii ki. Tüm kredilerin içerisindeki payının azalıyor olmasına ise ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var” dedi.

Önal, oranın azalışının pozitif bir trende işaret etmesiyle birlikte, arzu edilen mutlak değer olarak rakamların azalışının orta vadede olduğunu söyledi. Önal bunun sebebini ise şöyle açıkladı: Oransal gerilemeye rağmen hala ülkemizde ödenmeyen kredilerin oranı sağlıklı bir finansal sistemin kabul edebileceği oranın üzerinde seyrediyor olması. Sağlıklı bir finansal sistemin kaldırabileceği oranlar %1-3’ler arasındadır.

Yaptığımız işin doğası gereği, kredi riski taşıyoruz ve verdiğimiz kredilerin bir kısmını geri almakta zorlanıyoruz.”

“Bir çok neden mevcut”

Önal, kredi alanların bir kısmının ödemek istemelerine rağmen, beklentilerinin dışında koşulların oluşması, hastalık, işsizlik, mevsimsel zorlamalar, ödeme ile tahsilatları arasındaki vade uyumsuzlukları, öz kaynak yetersizlikleri gibi sebeplerle geçici ödeme güçlüğü içerisine girebildiğini ifade ederek bu gruptaki kişi ya da firmaların ödeme güçlüğünü doğuran sebepleri ortadan kaldırmak için canla başla motive bir şekilde çalıştıklarını, çözümler için bankaları ile yada borçlu oldukları taraflar ile birlikte çalıştıklarını, tekrar taahhütlerini yerine getirmeye başladıklarını gördüklerini belirtti.

“Varlıklı insanların bazıları ödeme yapmıyor”

Önal, ülkede bir başka grubun ise varlıklı olmasına rağmen borcunu ödemediğini ifade ederek şöyle konuştu: “Maalesef toplam bakiyenin önemli kısmını üzülerek söylemem gerekir ki bu gruptaki kişiler oluşturmaktadır, bu grupta olanlar aslında toplumumuzun varlıklı dediğimiz kesimini oluşturuyorlar, menkul ve gayrimenkul varlıkları borçlarının çok çok üzerinde, ancak borçlarını ödemek için gayret göstermek yerine tercihlerini borçlarını ödememekten yana kullanıyorlar.”

Borç Yapılandırma Yasaları ekmeklerine bal sürüyor

“Borç ödememe yönünde tercih kullandıklarında sosyal refah seviyeleri daha da artıyor. Ülkemizde mevcut Borç Yapılandırma Yasaları, çok ağır çalışan hukuk ve icra pratiği, varlıklı ama taahhütlerini yerine getirmek istemeyen, haksız zenginleşmeye çalışan, bırakın faiz borçlarını anapara alacaklarından dahi kurtulmak isteyen kesimin tabiri caiz ise ekmeğine yağ sürüyor. Mahkemelerdeki alacak davalarını inceleyin, araştırın, büyük tutarlı olanların önemli kısmının bu çerçevede olduğunu görürsünüz.  Bu kesimin ahlaki temelden yoksun hareket tarzı, güvene dayalı işlemesi gereken borç alacak ilişkilerinde derin yaralar açıyor, güvensizlik tohumları saçıyor ve ülkemizde finansal istikrarın geleceği için tehlike oluşturuyor.”

“Varlıkları borçlarını fazlasıyla aşan ama ödemeyen bir kesim var”

Önal, “Mahkemelerce karar verilebilecek makul seviyedeki faizlerin silinmesi, üstüne üstlük bunların üzerine anaparanın silinmesi durumunda faturayı tüm ülke ödemek durumunda Vergi İdaremizin uğrayacağı vergi kayıpları ile vergisini ödeyen, borcunu gerektiğinde daha da çok çalışarak ödeyen insanlarımız ödeyecek. Yani bir yanda varlıkları borçlarını fazlasıyla aşan ama ödemeyen bir kesim oluşturuyoruz, bu kesimin ödemediği borçları ise hep birlikte vergisini ve borçlarını ödeyen kesime yüklüyoruz. Adil ve ahlaklı bir yöntem mi sizce? Bence kesinlikle değil. Yasal düzenlemelerimizin adalet duygusunu zedeleyecek düzenlemeler içermemesine, populist yaklaşımlarla yasal düzenlemeler yapılmamasına, mahkemelerimizdeki karar süreçlerinin hızlandırılmasına,  verilen kararların ise hızlı şekilde icra edilmesine imkan yaratmak gerekli. Geç gelen adalet, maalesef adalet duygusunu da zedeliyor. Bankaların bütün gayret ve girişimlerine rağmen, kamu eliyle mevcut donuk alacak niteliğinde olan kredilerimizin tahsil edilmesinin neredeyse imkansız hale getirildiği bir gerçektir ve ilgili herkesin malumudur. Bankaların kontrolü dışında oluşmuş bu konjonktür, 29/2013 sayılı Yapılandırma Yasasının yürürlüğe girmesiyle bankaların ana para alacaklarını bile ortadan kaldıran bir yapıya bürünmüş ve tamamen kontrolden çıkmış bir sistemik risk haline dönüşmüştür; keza, sorunlu alacakların yıllar itibarıyla birikmesi ve buna karşılık adli ve idari çözüm yollarının tıkanmış olması nedeniyle TGA konusu bankaların kendi iradeleri ile çözemeyeceği yapısal bir soruna dönüşmüştür” dedi.

“Birikim alınıyor, ihtiyaçlıya kredilindiriliyor”

Büyümek, işlerini geliştirmek, yeni varlıklar alarak aktiflerini büyütmek ya da bugünden bazı refah artırıcı hizmet ya da şeyleri satın almak için yeterli birikimi olmayan kişiler ya da şirketlerin, birikim fazlası olanların kaynaklarını kullanmak zorunda olduğunu kaydeden Önal, birikim fazlası olanlar, kendi kaynaklarını kullanmak isteyenlerden bir getiri beklediklerini söyledi.

Önal, bankacılığın temel işlevinin tam da bu noktada ortaya çıktığını kaydederek bankaların birikim fazlası olanlardan, faiz ödeyerek fonlarını topladığını, sonra da bu fonları ihtiyaç duyanlara kredi olarak kullandırdığını belirtti.

Önal sözlerini şöyle sürdürdü: Ülkemizde 21 banka, bu bankaların ülkemizin her noktasına yayılmış 230’un üzerinde Şubesi ile finansal sistemin desteğine ihtiyaç duyan herkese servis vermeye hazırdır. Bankacılık, ülkemizde tam rekabet koşullarının tam anlamıyla işlediği piyasalardan birisidir. Dolayısıyla herhangi bir finansal servis ihtiyacı ve yada kredi ihtiyacı olan bir kişi yada şirket, seçenekler içerisinden kendisine en uygun faiz, vade, masraf, para birimi, finansal ürün seçeneklerinden birisini birçok bankadan teklif alarak rahatlıkla yapabilir. Bankalar birikim fazlası olanlardan faiz vererek kaynak toplayan kuruluşlar olduğuna göre, kendisinden kredi talep edenlerden de faiz talep etmek durumundadır. Bankaların kredi müşterisinden istediği faiz, bankaların birikim sahibine ödediği faizin üzerine işletme giderleri, kredi isteyenin kredi skoru, kullanmak istediği kredi vadesi, teminat yapısı, kredi ürünü gibi birçok parametrenin eklenmesi ile belirlenmektedir. KKTC Merkez Bankası’nda hazırlanan ve duyurulan bültenlerde çok rahatlıkla izlenebileceği gibi bankaların birikim sahiplerine ödedikleri faiz ile kredi kullananlardan aldıkları faiz arasındaki marjlar sanıldığı gibi yüksek değildir. Net faiz marjı olarak adlandırdığımız bu oran 3.16’dır. Yani bankaların ödedikleri faiz ile tahsil ettikleri faiz arasında sadece bu kadar fark vardır.”

“Bankalar müşterilerine nasıl faiz ödüyorlarsa, müşterilerinden de benzeri şekilde faiz alıyor”

Önal sözlerini şöyle tamamladı: Faizleri konuşurken, kamuoyunda zaman zaman konuşulan bankaların aylık kapitalize ile faiz alması meselesine de değinmek istiyorum. Kamuoyunda faiz kapitalizesi olarak adlandırılan şey, bankacılıkta faiz tahakkuk yada ödeme sıklığıdır. Kredilerde faiz ödeme/tahakkuk sıklığı, kredinin türüne bağlı olarak aylık olabildiği gibi, iki aylık, üç aylık, 6 aylık, 9 aylık yada yıllık da olabiliyor, anapara ve faiz müşteri ile kararlaştırılan belli bir vadede tek seferde de ödenebiliyor. Bunun da sebebi, bankaların kendilerini ağırlıklı olarak mevduat olarak adlandırdığımız yabancı kaynak ile fonluyor olması. Bankalar, kendisine mevduat yatıran müşterilerine de vadelerine uygun şekilde kredilerinde olduğu gibi aylık, iki aylık, üç aylık, 6 aylık, 9 aylık, yıllık yada ara dönemlerde faiz ödüyor. Yani bankalar müşterilerine hangi şekilde faiz ödüyorlarsa, müşterilerinden de benzeri şekilde faiz alıyorlar. Mevduat sahibine aylık yada üç ayda bir yada altı ayda bir faiz verilmesin yada mevduat sahibine verilecek faiz anapara tutarını hiçbir zaman geçmesin diyemeyeceğimize göre, alınan mevduatlarla verilen krediler için bunların söylenmesi, düşünülmesi ekonomik akılla bağdaşmaz.

Paylaş