Ersin Tatar: “Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nden buradan ‘eyvallah’ deyip çekilmesini bekleyemez”

23
Ersin Tatar
reklam alani

Views: 0

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Doğu Akdeniz’de doğal gaz kaynaklarıyla birlikte bölgenin stratejik önem kazandığına işaret ederek, “Herkes burada hak, hukuk ve pozisyon alma gayretleri içerisinde… Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nden buradan ‘eyvallah’ deyip çekilmesini bekleyemez” dedi.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 5+BM gayriresmi Kıbrıs görüşmesine ön hazırlık toplantıları çerçevesinde bugün KKTC’deki üniversitelerin rektör ve rektör vekilleri ile bir araya geldi.

Sayıştaylık’taki toplantı salonunda saat 14.30’da başlayan toplantıda, Cumhurbaşkanı Tatar’a müzakere heyetinden Ergün Olgun ve milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu eşlik etti. Toplantıda müzakere heyetinden diğer üyeler de hazır bulundu.

Toplantının açılışında yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitlik temelinde eşit uluslararası statüsüne dayalı uzlaşı ve iş birliği vizyonunu değerlendirerek, üniversite rektör ve rektör vekillerinin bu süreçle ilgili görüşleri ve nasıl katkılarda bulunabilecekleri konuları ele alındı.

TATAR: “KIBRIS MESELESİNİN ÖZÜ BİR EGEMENLİK KAVGASIDIR”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs sorununun uzun yıllardır gündemde yerini koruduğunu ifade ederek, nisan ayı sonunda Cenevre’de yapılacak 5+BM gayriresmi toplantısı ile Türk tarafının tutumunu tüm dünya devletlerinin yakından takip ettiğini söyledi.

Tatar şöyle konuştu:

“Öyle bir toplantıya gidiyoruz ki bütün dünya devletleri bizi yakından takip ediyorlar. Toplantıya nasıl yeni fikirlerle gideceğiz ve bu yeni fikirler bizi nereye taşıyacak… Çünkü mesele sadece Kıbrıs’la kalmıyor, Kıbrıs meselesi, Kıbrıs’ın ötesinde bir bölge meselesi, bir ulusal mesele ve aynı zamanda dünyanın en güçlü ülkelerini ilgilendiren bir konudur.”

Farklı ülke ve AB temsilcilerinin 5+BM gayriresmi toplantısı öncesi Kıbrıs Türk tarafının tutumu ile ilgili bilgi almak için temaslarda bulunduklarına işaret eden Cumhurbaşkanı Tatar, şunları kaydetti:

“Avrupa Birliği temsilcileri her gün gelip gidiyor. Her ülkenin temsilcisi bizi ziyaret ediyor. Bizim ne düşündüğümüzü öğrenmek için yakın temaslarda bulunuyorlar ve Kıbrıs’ın AB üyesi olması nedeniyle bir bakıma kendilerini dolaylı olarak buranın sahibi olarak görüyorlar. Ben ve ekip arkadaşlarım, Kıbrıs Türk halkının Annan Planı’na ‘evet’ demesine rağmen, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte üye olmadığı bir bloğa Kıbrıs’ın üye olmasının hukuken mümkün olmadığını açık açık ifade ettiğini hatırlatıyoruz. Kaldı ki Kıbrıs’ta ihtilaf devam ediyor. Kıbrıs’ta bir çözüm olsaydı dahi eğer Türkiye o blokta değilse idi ki değildir, Türkiye’nin de olması gerekirdi. Bunlar hep es geçildi. Ama sıkıştırıldıklarında bu hukuki bir mesele değildir, bir politika meselesidir.”

Avrupa Birliği’nin siyasi nedenlerle Kıbrıs’ı kendi bloklarına aldıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı, AB’nin Kıbrıs Türk tarafına, “siz de dâhil olmazsanız izolasyona ve dışta kalmaya devam edeceksiniz” yönünde bir tutumu sergilediğini ifade etti.

Kıbrıs meselesinin özünün “bir egemenlik kavgası” olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, 1955-60 ve 1974 yıllarında “Kıbrıs Türk halkının adadaki varlığının yok edilmesine yönelik dünyanın gözü önünde yapılan bir takım girişimleri” hatırlatarak, “Kıbrıs Türkü soykırıma, zulme maruz kalmıştır ancak Kıbrıs Türkü, anavatan Türkiye’nin desteği ile direnmesini bilmiştir” diye konuştu.

Tatar, Kıbrıs Türk tarafına ve Türkiye’ye karşı bir takım hukuksuzluk ithamlarında bulunulduğuna işaret ederek, 1974’te Kıbrıs’taki darbe sonrasında Türkiye’nin 1960 anlaşmalarına dayanarak garantörlük hakkını kullanarak adaya müdahalede bulunduğunu yinelendi.

“Viyana’daki nüfus mübadelesi ile iki taraf kendi bölgesine taşınmıştır, Rumlar güneye, biz de kuzeye ve o günden bugüne biz kendi devletimizi yönetmek, yaşatmaktayız ve bir bakıma self determinasyon hakkımızı bir kez daha pekiştirmiş durumdayız” diyen Cumhurbaşkanı, uluslararası sözleşmeler altında her halkın kendi geleceğini tayin etme hakkı bulunduğunu ve Kıbrıs Türk halkının bu hakkının da Annan Planı referandumu ve ondan sonra yaşanan süreçlerde güçlendiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Tatar, Doğu Akdeniz’de doğal gaz kaynaklarıyla birlikte bölgenin stratejik önem kazandığına işaret ederek, “herkes burada hak, hukuk ve pozisyon alma gayretleri içerisinde… Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nden buradan ‘eyvallah’ deyip çekilmesini bekleyemez” diye konuştu.

Kıbrıs sorununun, Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye’nin müşterek davası olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Tatar, şu şeklinde konuştu:

“Bu müşterek davayı eskiden beri Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yönetiyoruz ve şu anda da egemen eşitliğe dayalı, yan yana yaşayan iki devletli politikamızı yeni fikirler olarak müzakereye ya da toplantı masasına götürme konusunda da Türkiye ile tam bir mutabakat içindeyiz. Bu da bize güç vermektedir. Türkiye Cumhuriyeti hem anavatanımızdır, hem garantör ülkedir hem de buraya sadece 40 mil uzaklıkta bölgenin en güçlü, lider ülkesidir. İngiltere nerede? İngiltere bir kıta uzakta ve burada iki üssü var. Yunanistan buradan 600 mil ötede, Türkiye hemen burada. Dolayısıyla bütün bunlar bölgesel dengelerin oluşmasında fevkalade önemli kriterlerdir. Tüm bu argümanların masa üzerinde altını doldura doldurarak ortaya koymak, davamızı güçlendirmek görevimizdir.”

Tatar, üniversite rektör ve rektör vekillerine hitap ederek, “Böylesi bir ulusal davada sizlerin de akademisyenlerinizle birlikte görüşleriniz ve değerlendirmelerinizle mutlaka katkı koymasını istiyoruz. Bizim politikamız, Kıbrıs Türk halkının bağımsız, özgür bir şekilde varoluşunu sürdürebilmesidir” dedi.

“AB DİPLOMATLARI, SAF, SAF KONUŞMALAR YAPIYORLAR”

Cumhurbaşkanı Tatar, Avrupa Birliği’ne (AB) yönelik eleştirilerde de bulunarak, “AB diplomatları saf saf konuşuyorlar. Bu konuşmalar içinde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyoruz, BM’nin ve AB’nin de üyesidir. Dolayısıyla birtakım ekonomik menfaatlerden faydalanmak isterseniz Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre olacaksınız, yama olacaksınız, bu ülkede o şekilde yaşayabilirsiniz’ diyorlar. Bu ulusal bir meseledir, yıllardan beridir bunun mücadelesi verilmektedir. Bizim için esas olan halkımızın varlığının bağımsız, özgürlük ve güven içinde devam etmesidir. Bu nedenle, bizim için egemenliğimiz fevkalade önemlidir. Kıbrıs’ta iki ayrı halk vardır, iki ayrı egemenlik vardır ve dolayısıyla bizim egemenliğimizin tanınması ve o şekilde bir muhatap alınma durumu ancak ciddi anlamda müzakere masasında bu meselenin tartışılması mümkün olacaktır. O nedenle bizim ortaya koyduğumuz siyaset, egemen eşitliğe dayalı yan yana yaşayan iki devlettir ve aynı zamanda eğer bir müzakere masası kurulacaksa uluslararası alanda da eşit statümüzün sağlanabilmesidir” dedi.

Cumhurbaşkanı Tatar, federasyon temelinde anlaşmanın bir kez daha müzakere edilmesinin bir faydası olmadığını yineleyerek, “Bile bile bir 50 sene daha görüşmenin anlamı yok. Bu nedenle Türkiye’nin desteği ile de yeni siyaset dedik ve bu yeni siyaseti de dünya devletlerine anlatmamız, duyurmamız ve neyi amaç ettiğimizi anlatabilmemizi şu ana kadar başarılı bir şekilde sürdürdük” dedi.

Kıbrıs sorununun “Basit bir konu olmadığını” ifade eden Tatar, “Bazılarının iddia ettiği gibi öyle 3 ayda bu konu çözülemez. Sayın Talat geldiğinde karşısında Hristofyas vardı, yılların yoldaşı AKEL vardı. Bu meseleyi kısa sürede çözeriz dedi, ne oldu? Çözemediler. Sayın Akıncı da geldi gitti, o da kendine göre yaptığı esneklikler ve bize göre verdiği tavizlere rağmen masadan hiçbir şey alamadı. Kendisi de göreve geldiğinde 3-4 ay içerisinde bu işi çözerim demişti. Ancak karşı taraf hala yaptıkları açıklamalarda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı şeklinde dayatmadan bahsetmektedir. Dolayısıyla biz, Türkiye ile yaptığımız değerlendirmeler çerçevesinde bir 50 yıl daha boşuna zaman hiçbir faydası yoktur” dedi.

Tatar, “Kıbrıs sorunun kolay bir süreç olmadığını, karşı da güçlü bir lobi olduğunu ancak Kıbrıs Türk tarafının haklı olduğunu kimsenin inkar edemeyeceğini” söyledi.

Cumhurbaşkanı, “bu ülkede iki ayrı hak vardır, Türkler ve Rumlar ve bu ülkenin kaynaklarının paylaşılması ile adalet yerine bulacaktır. Bu bir egemenlik savaşıdır ve bu egemenliğin kabul edilmesi için her yerde sesimizi duyurmaya devam edeceğiz” dedi.

Paylaş