Kuzey Kıbrıs, hakkını nüfusu oranıyla alacak

33
reklam alani

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ErdoğanRusya‘dan alınan S-400 hava savunma sistemine ilişkin, “Biz bütün bunlara rağmen bölgedeki barış için bu adımı atmak zorundaydık. Zira biliyorsunuz bu taarruz sistemi değil, savunma sistemi. Bizim de böyle bir savunma sistemine ihtiyacımız vardı.” dedi.

Erdoğan, Dolmabahçe’deki Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi‘nde Reuters’a değerlendirmelerde bulundu.

Akdeniz’deki sondaj çalışması ve Kıbrıs konusunda atılacak adımlara ilişkin soru üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

“Kıbrıs adası olarak ele aldığımızda Kuzey-Güney, 3 de garantör ülke var. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere. Bir de misafir garantör ülke olarak Avrupa Birliği görünüyor. Birçok mevcut liderler benim katıldığım süreçlere onlar katılmadılar. Nedir bu, Bürgenstock zirvesi. Kiminle yaptık bunu, Kofi Annan ile yaptık. Kendisiyle Bürgenstock’ta bir araya geldik. O zaman Yunanistan Başbakanı garantör ülke olarak, biz garantör ülke olarak karşılıklı olarak oturduk, konuştuk. AB’yi temsilen Verheugen geldi. Bu toplantıları yaptık. Önce masadan kalmak istediler, ancak merhum Kofi Annan, ‘Ben söz verdim burada işi bitirmeden kalkamayız.’ dedi. Bunu üzerine imzaları atmak zorunda kaldılar. Peki ne oldu? Referanduma gidildi ve referandumda Kuzey Kıbrıs tarafı görüşmeye yüzde 65 evet dedi. Güney Kıbrıs yüzde 75 hayır dedi. Hayır dediği halde Güney Kıbrıs’ı Avrupa Birliğine aldılar, ama Kuzey Kıbrıs’a almadılar. Bakın bu işlerin dayandığı yerler nereye gidiyor. O günden bugüne adaletsiz yaklaşım, hak hukuk tanımayan bu yaklaşım dünyadaki barışı tehdit ediyor. Kıbrıs’ın etrafında belirlenmiş olan yerler ve buralarda Türkiye’nin de aramaya yapabileceği, Güney Kıbrıs’ın da arama yapabileceği yerler var. Fakat uluslararası hukuk bu konuda neyi emrediyor? Uluslararası hukuk şunu emrediyor, ‘Buradan hangi ürün çıkarsa çıksın, balık ya da petrol olabilir, bunlar nüfusa oranla eşit oranda paylaşılır.’ diyor. Bunlar ne yapıyor? Kuzey Kıbrıs’ı bunların tamamından mahrum etmek istiyorlar. Uluslararası hukukta böyle bir şey yok. Neyse bu hakkını nüfusu oranıyla alacak. Güney de hakkı neyse onu alacak. Ama burayla hiç alakası olmayan ülkeler bu denizler üzerinde söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Sıkıntının kaynağı burada yatıyor.”

 

 

Bu dönemde Türkiye ile Amerika arasında özellikle S-400 konusunun öne çıkan bir konu olduğunu söyleyen Erdoğan, “Rusya ile Türkiye arasındaki bu S-400’lere yönelik atılan adımın da bir geçmişi var. Bu durup dururken olmadı. Bu sayın Obama döneminde başlayan bir süreç. Sayın Obama döneminde maalesef bizler malum bu savunma sistemlerine yönelik ABD‘den yapmak istedik. Tabii ABD bize ‘Kongre izin vermiyor.’ diyerek önümüz kesildi.” diye konuştu.

Trump döneminde de bu konuyu dile getirdiklerini kaydeden Erdoğan, “Sayın Trump da bu konudan rahatsızlığını ifade etti. Osaka’da ‘Türkiye üzerine düşeni yapıyor. Kendisi talepte bulundu. Ama Amerika olarak buna evet denmedi. Denmeyince de o da S-400’leri almak durumunda kaldı.’ Biz S-400’lere dönünce Rusya burada gerçekten samimi bir yaklaşım ortaya koydu. Bu samimi yaklaşım neydi? Gerek ortak üretim, gerekse kredi temini konusu. Gerekse takvimin gayet sağlıklı bir şekilde işlemesi konusu. Bunlar bu süreci hızlandırdı.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, “Biz bütün bunlara rağmen bölgedeki barış için bu adımı atmak zorundaydık. Zira biliyorsunuz bu taarruz sistemi değil. Savunma sistemi. Bizim de böyle bir savunma sistemine ihtiyacımız vardı. Bunu tabii NATO’nun bir müttefiki olarak ortaklarımızdan da bunu özellikle istedik. Ortaklarımızdan bize bu konuda yardımcı olanlar oldu. Fakat kısa bir süre sonra onlar da bu sistemlerini geri çektiler. Şu anda biz tabii S-400 sistemiyle ilgili adımı atınca bu tabii bizi biraz rahatlatacak. Niçin? Çünkü en geç nisan ayına kadar bunlar yerlerine monte edilmiş olacak ve bunlar monte edildiği anda da bizler savunma sistemleri olarak çok daha huzurlu bir hale gelmiş olacağız.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin savunma sanayisinde çok önemli adımlar attığını kaydeden Erdoğan, savunma sanayisinde atılan adımlarla birlikte, ortak savunma sistemlerine de girildiğinde, Türkiye’nin bölgede çok daha güvenli bir güç, ön koruma noktasında tedbirlerini almış bir NATO ülkesi olarak geleceğe bakacağını söyledi.

S-400 sisteminin F-35‘lerle çatışan veya çakışan bir yanının söz konusu olmadığını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

“Biz bütün bunların incelemesini yaptık. Çünkü sonunda bir savunma sistemi bu. Sayın Trump bütün bu yapılanları anlayışla karşılarken, yaptırım tehditlerinin gerçeği yansıttığını düşünmek de mümkün değil. Biz para ise paramızı veriyoruz. 1 milyar 350 milyon dolar F-35 ile ilgili ödeme yaptık. Biz F-35’lerin aslında ortağıyız, üreticisiyiz. Yani orada birçok parçayı aynı zamanda biz Türkiye’de üretiyoruz ve bu üretime ortak olmak kaydıyla da biz pazar değil aynı zamanda üretici konumundayız ve 100+15 gibi de bu uçaklardan bizim alım protokolümüz var. Tabii bunlar şu anda sekteye uğradı. Oraya gönderdiğimiz pilotların yetiştirilmesi ile ilgili süreç vardı, o şu anda askıda.”

“ABD gibi bir ülke müttefiki Türkiye’yi daha fazla incitmek istemeyecektir”

Erdoğan, haftaya BM zirvesi kapsamında yapacağı Amerika seyahatinde ABD Başkanı Donald Trump ile bunları da konuşacaklarını belirterek, “Ama bana göre ABD gibi bir ülke, müttefiki Türkiye’yi daha fazla incitmek istemeyecektir. Bu rasyonel bir davranış da değildir, sorumlu bir dış politika hiç değildir.” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Patriot teklifi ile ilgili de şunları kaydetti:

“Gündemimize geldi, konuştuk. Zaten yaklaşık bir hafta gibi bir süreç oldu o telefon görüşmemiz. Ben tabii kendisine (Trump) daha önce şu teklifi yaptım, ‘Biz her ne kadar 100’lük paket S-400 alıyorsak sizden de belirli bir miktarı Patriot olarak alabiliriz. En azından S-400’deki şartları sizde de görmemiz lazım.’ dedim. (Trump) ‘Ciddi mi diyorsun.’ dedi. ‘Evet.’ dedim, ‘Bunu arkadaşlara söyledik.’ dedim. ‘Belirli bir oranı belirli bir paketi bu tür şartlarda, ortak üretim, kredi vesaire gibi olduğu anda biz Patriot’u alabiliriz.’ ‘Bu konuda samimi misiniz?’ dedi. ‘Evet samimiyiz.’ dedim. ‘Amerika’ya geldiğimde bunu etraflıca görüşürüz.’ dedim. Çünkü bu sistemlerde alternatifli çalışmanın tabii ki faydası var buna inanıyorum. Türkiye böyle bir yapıyı da kaldırır.”

“Nasıl Patriotlarda önümüz tıkanınca biz S-400 olayına girdiysek, F-35’lerde de önümüzün tıkanması halinde ne yapacağız? Bunun çaresine bakacağız.” diyen Erdoğan, bu konuda alternatifleri arayacaklarının altını çizdi.

Bu uçakların alternatiflerini bir de Çin’in ürettiğini hatırlatan Erdoğan, “Fransa’da da var ama tabii uyum nereyle olacaksa bu ortak üretimi kimlerle yapacaksanız, onlarla adım atacaksınız. Mesela Fransa ile İtalya ile Eurosam’ı konuştuk ama henüz adım atamadık. Öyleyse biz nereyle adımı hızlı atabiliyorsak orayla işi yapacağız. ‘Efendim orası NATO’nun üyesi değil falan filan.’ Tamam da NATO’nun üyesi değil ama NATO’nun üyesi olan bana bu desteği vermiyorsa, ben de bana bunu kim veriyorsa oraya yönelmek durumundayım.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca, Rusya’nın Türkiye’ye SU-35/SU-57 savaş uçakları satmayı teklif ettiğini ve Rusya’nın bu konuda savunma sanayisine yönelik her adımda destek verdiğini ifade etti.

“Rusya mı, ABD mi, hangisi en iyi müttefikiniz?” sorusuna ise Erdoğan, “Tabii şimdi bu çok çok zor bir soru. Şimdi bizim de işimiz her soruyu aynı şekilde cevaplamamak. Çünkü derdimiz bizim dünyada dostların sayısını artırmak, düşmanların sayısını da azaltmak. Buna gayret ediyoruz ve bunu temin edeceğiz.” diye yanıt verdi.

“İdlib halkını AFAD ve Kızılay’la destekliyoruz”

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib’den gelen göç dalgasına ilişkin, “Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bu göçe şu anda devam eden İdlib halkını AFAD ve Kızılay’la destekliyoruz. Onlara her türlü yardımı ulaştırmaya çalışıyoruz. Bunu Türkiye yapıyor. Batı’nın böyle bir derdi yok ama biz bunu yapmaya da devam etmek durumundayız. Fakat, şu anda 3 milyon 600 bin mülteciyi evinde barındıran Türkiye, oradan gelecek milyonlarca insanı da alamaz.” dedi.

“Rusya ve İran’la bir görüşme gerçekleşecek. Rusya ve İran, Esad’ı desteklemekte siz pazartesi günü toplantı çerçevesinde neleri elde etmek istiyorsunuz?” sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

“Pazartesi günü Ankara’da yapacağımız bu İdlib zirvesini Çankaya’da yapacağız. Bu zirvede gerek Rusya gerekse de İran’la ikili görüşmelerimiz olacak. Ondan sonra bir de tabii üçlü görüşmemizi yapacağız. Ardından da basın toplantımızla aldığımız kararları birlikte açıklayacağız. Buradaki bütün beklenti anlık ateşkesler değil. Bir buradaki göçü sona erdirmek bu çok önemli. İkincisi ateşkesi burada temin etmek. Üçüncüsü terör örgülerini ciddi manada kontrol altına almak. Eğer, burada bu ateşkesi sağlayamazsak ki bunca insan ölüyor şu ana ana kadar yüzlerce bini aşkın insan öldü. Bunlar sivil. Diğer taraftan artık göç kuzeye doğru, kuzeybatıya doğru başlamış durumda. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bu göçe şu anda devam eden İdlib halkını AFAD ve Kızılay’la destekliyoruz. Onlara her türlü yardımı ulaştırmaya çalışıyoruz. Bunu Türkiye yapıyor. Batı’nın böyle bir derdi yok ama biz bunu yapmaya da devam etmek durumundayız. Fakat, şu anda 3 milyon 600 bin mülteciyi evinde barındıran Türkiye oradan gelecek milyonlarca insanı da alamaz. Bunun altından biz kalkamayız. Onun için biliyorsunuz yaptığım bazı açıklamalar var. Batılı dostlar bundan rahatsız oluyorlar ama kusura bakmasınlar. ‘Gerekirse kapıları açmak durumundayız.’ dedim. Niye? Taşın altına elinizi sokmuyorsunuz. Biz 40 milyar dolar şu ana kadar harcama yaptık.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB’nin harcamalar konusunda verdiği sözleri yerine getirmediğini aktararak, “Ama şu anda AB’nin yaptığı harcama ne yazık ki… Verdikleri sözleri bile yerine getiremediler. Verdikleri sözleri yerine getiremeyen AB karşısında artık biz sessiz kalamayız. Bu rakam da şu anda 3 milyar avro gibi bir rakam. Bizim harcadığımız şu ana kadar 40 milyar dolar. Öyle bir rakamı harcadık.” ifadelerini kullandı.

Ekimde dörtlü zirve

Hafta içinde Şansölye Merkel’le görüştüğünü anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Macron’la da görüşmem oldu. Bu görüşmeleri New York’ta da devam ettireceğiz. Ekim başında belki bir dörtlü zirve yapacağız. Rusya, Almanya, Fransa olarak dörtlü bir zirveyi Türkiye’de gerçekleştireceğiz. Bu dörtlü zirvede de İdlib’i daha önceki İstanbul Zirvesi’nin bir devamı olarak ele alacağız. Temenni ederim ki özellikle Almanya ve Fransa koalisyon güçleri içerisinde çok daha farklı bir adım atsınlar. Kendilerine de bunu söyledim. Güvenli bölge noktasında Trump’la da bunu tekrar konuşacağım. Çünkü bu ülkelerin hepsi de güvenli bölge konusuna iyi bakıyorlar. Güvenli bölge noktasında adım atmaya gelince işi biraz frene basmak suretiyle ağırlaştırıyorlar. Halbuki Trump’ın 20 mil kuzeyden güneye ki 30 kilometrelik bir derinliktir. Burada bir güvenli bölge oluşturmamız hem bizdeki mültecilerin kendi topraklarına dönmelerini sağlayacaktır hem de orada bunların her türlü imkanını sağlama noktasında eğitim, sağlık, barınma bu noktalarda kendi topraklarında yaşamaları artık çadır hayatından kurtulmalarını sağlayacaktır. Konteyner kentlerden kopmalarını sağlayacaktır. Mesela benim yaptırdığım çalışmada şu var. 250 metrekarelik konutlar yapalım. Bir o kadar da bahçesi olsun. Bu insanlar oralarda eksik biçsin. Bu tür şeylerini yapmak suretiyle dört yüz-beş yüzer metrekarelik bu tür onlara konutlar yaparsak bir mülteciler şehri, hepsine barınacağı böyle bir yeri ayarladığımız anda tarihe kayıt düşeriz. Bunların lojistik olayını da bu ülkeler sağlamış olur, güvenliğini sağlamış olur. Bütün bu terör gruplarından da bunları koruma altına alarak orada bunlara böyle bir imkan sağladığımızda hep birlikte tarihe kayıt düşeriz. Bu ülkeler de tarih boyunca anılır. Bu benim onlara teklifim olmuştur. Obama döneminden beri bu teklifi yaptık, yapıyorum.”

“PYD/YPG bunlar PKK’nın bir koludur”

Erdoğan, “ABD ile bazı ortak çalışmalar söz konusu ama yavaş da olduğunu ifade ediyorsunuz. 30 kilometrelik bir derinlik isteğiniz söz konusu. Ne şekilde bu süreçte ABD’yi ikna edeceğinizi düşünüyorsunuz. Bu ayın sonunu son tarih olarak ortaya koydunuz. Nasıl gerçekleşecek, ne şekilde ikna edeceksiniz Başkan Trump’ı?” şeklindeki soru üzerine, “Yaptığım açıklamalar da bunu da söyledim. Biz bir defa şunu görmemiz lazım. PYD/YPG bunlar PKK’nın bir koludur. Bunu tüm Batı’nın kabul etmesi lazım. Bunu en iyi biz biliriz. Bunu Batı bilmez. Bunu Batı’ya anlatamadık. Bütün belgeleriyle resimleriyle her şeyiyle bunu ispatlamamıza rağmen buna inanmıyorlar. PKK’nın şu anda başı kimdir? İsmini anmama gerek yok içeride İmralı’da. Bunun bu dediğim PYD/YPG ile resimleri var. Bunları gösteriyoruz. Ondan sonra bakıyorsunuz aynı yerlerde aynı şeyleri yiyor içiyorlar her türlü şeyleri yapıyorlar. Hala diyorlar ki ‘Onunla alakası yok.’ Biz daha neyi anlatacağız?” diye konuştu.

Tüm bunlara rağmen kendilerinin söylediklerine inanmayanların terör örgütlerinin söyledikleriyle hareket ettiğini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Terör örgütlerinin söyledikleriyle hareket etmek suretiyle bir başka yanlışa düşüyorlar. O da hemen bizim sınırımızda on binlerce tır Amerika mühimmat getirdi. Araç gereç her tülü savaş aletleri getirdi. Bunların içinde zırhlı taşıyıcılar var, ağır silahlar var. Bunları getirdi. Irak üzerinden bunlar oraya geldi. Biz nasıl bir müttefikiz, NATO’da nasıl beraberiz ki siz buralara on binlerce tır silahı, mühimmatı her şeyi getireceksiniz, kime karşı getiriyorsunuz bunları? Kim var burada? Burada Türkiye var. Burada herhangi bir eyleme girecekseniz karşınızda kim var? Türkiye var. Çünkü bu terör örgütlerinin mücadele verdiği, savaştığı Türkiye’dir. Siz de bu getirdiklerinizi kime teslim ediyorsunuz? Terör örgütlerine teslim ediyorsunuz. Biz NATO’da sizin ortağınızız. Ortağınıza parayla vermediğini silahları bunlara bedava veriyorsunuz. Bunu anlamak mümkün değil.”

“Sabrımız taşıyor”

Bunu Fransa’nın da Almanya’nın da diğerlerinin de anlamadığına dikkati çeken Erdoğan, “Dolayısıyla biz anlata anlata artık bıktık. Bunu Trump’a da Putin’e de anlatıyorum. Putin NATO’yla olan ilişkileri malum. Trump o bizi anlamalı diye düşünüyorum. Mesela ne yaptı bir ara Fırat’ın doğusundan askerini çekme kararını açıkladı. Çekildi mi? Hayır. Niye? Bu da düşündürüyor. Amerika gibi bir devletin başı çekme kararını açıklar da o asker oradan çıkmazsa bu bize güven vermiyor. Bunu başarmamız lazım. Maalesef görüyor ki güvenli bölge arayışları bizim bu beklentilerimizi karşılamıyor. Bu bir oyalama siyasetine dönüşüyor. Bu oyalama siyaseti de bizim sabrımızı bir denememi midir nedir onu anlamakta zorlanıyoruz. Sabrımız da doğrusu taşıyor. O zaman da biz başımızın çaresine bakmak durumunda kalacağız.” şeklinde konuştu.

“Sınırımızda terör koridoruna izin vermeyiz”

Erdoğan, güvenli bölge konusunda 20 mil talebinin ABD Başkanı Donald Trump’tan geldiğini belirterek, “Bu 30 kilometreye Sayın Trump’ın yanındakiler ve altındaki ekip uymadı. Bunun dışında bir başka adım da Fırat’ın Doğusu. Mesela, Obama’nın bana verdiği söz şuydu, ‘Mümbiç’ten çıkacağız.’ dedi. Antalya’daki G-20 zirvesinde de Obama ile bunları konuşmuştuk, ‘Çıkacağız.’ dedi. Peki çıktı mı? Çıkmadı. Sayın Trump’a bunu söylediğim zaman aynı şeyi o da söyledi. O zaman görevde Tillerson vardı. Tillerson, ‘Çıkacağız.’ dedi, ama çıkmadılar ve hala oradalar. Peki Mümbiç”in gerçek sahipleri kimler? Yüzde 90 ile Araplar. Şu anda ve o toprakların gerçek sahipleri topraklarına giremiyor. Biz diyoruz ki, ‘Eğer buraları işgal etmeyecekseniz lütfen buraları sahiplerine terk edin.’ Sahiplerine verilmiyor. İkide bir ‘Kürt, Kürt’ diyorlar. Bunların aslında oradaki Kürtlerle samimi bir ilişkisi de yok. Orada Kürt diye geçinenler aslında terör örgütünün temsilcileri. Gerçeği görmemiz lazım. Mesela bunu yine Obama ile yaşadık. Sayın Obama, bana bir gece telefon açtı, ‘Kobani’ye uçaklarımızı indirmek zorundayız. Oradaki insanlar zor durumda, onları Türkiye’ye almak zorundayız ya da oradaki belirli yerlere ciddi manada mühimmat indireceğiz.’ dedi. Ne yaptılar? Oraya ciddi manada silah indirdiler ve o günden bugüne yaklaşık 300 bin Kobanili’yi ülkemizde yedirip içirip, giydiriyoruz. Nerede Amerika? Yok. O Kürtler nerede? Benim ülkemde, onlara biz bakıyoruz. Bakın bizim ülkemizde mültecilerin içinde Araplar, Kürtler, Yezidiler, Keldaniler de var. Biz ayrım yapmadık, bize en ufak bir destek gelmedi. Özellikle Suriye’de Hristiyanlarla ilgili olarak o bölgede Süryaniler çok ciddi sıkıntı çekiyor. O Süryanilere sormak lazım, ‘Size bu terör örgütleri ne yapıyorlar?’ Onlara sorun, biz biliyoruz hepsi çok ciddi sıkıntılar çekiyor. Oradaki PYD/YPG’nin zulmüyle karşı karşıyalar. Biz bunların hiçbirini anlatamadık dostlarımıza. Biz burada tek şey söylüyoruz, barış koridoru esastır. Sınırımızda terör koridoruna izin vermeyiz, vermeyeceğiz. Bu konularda atılması gereken adım neyse bu adımları da atacağız.” dedi.

Erdoğan, İdlib’teki gözlem noktalarından şu anda çekilmenin söz konusu olmadığını da vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Bizim oradaki 12 gözlem noktası hususunda muhatabımız Suriye değil. Biz bu çalışmaları ağırlıklı olarak Rusya ile yürüttük, yürütüyoruz. İran ile kısmen yürütüyoruz, ama Türkiye olarak Suriye iç savaşı başladığından bu yana bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve Suriyelilerin geleceğinde söz sahibi olmasını savunduk. İşte bu Anayasa çalışmaları da buna dahil. Fakat rejimin böyle bir derdi yok. Rejim bizim gözlem kuleleri ile uğraştığı ve oralara saldırı falan yaptığında, durum zaten çok farklı istikamete gider. Şu anki gibi durmayız. O zaman atılacak adımlar neyse bu adımların gereğini yaparız. Burada biz şu anda Soçi Mutabakatı neyse o mutabakatı işletiyoruz ki bunda Rusya, İran var, güçlüyüz. Bu gözlem noktaları İdlib’in içindeki sivilleri korunmasına yöneliktir fakat rejim rahat durmuyor. O sivilleri vuruyor. Rejim Halep’i ne hale getirdiyse şimdi aynı şeyi İdlib’te yaptı. Kolay değil burada 3 milyon insan yaşıyor. Şu anda İdlib tamamen harabül basra oldu. İdlib’in gerginliği azaltma bölgesi statüsünün korunmasına önem veriyoruz. Bu amaçla Rusya ile 17 Eylül 2018’de imzalamış olduğumuz Soçi Mutabakatı’na da bağlıyız, herkesin de buna bağlı olmasını istiyoruz. Türkiye olarak, bizim bu konudaki hassasiyetlerimiz ve önceliklerimiz var. Rejim güçlerinin terörizm ile mücadele bahanesiyle sivilleri hedef alması kabul edilemez. Bunu görmemiz lazım. Biz bu saldırıları ülkemize yönelik yeni bir mülteci akını riskini ve siyasi çözüm sürecinin iflası tehlikesi olarak da görüyoruz. Çünkü gelen bu insanların hepsinin yükünü kaldırmak kolay bir iş değil.

“40 milyar dolar bizim yaptığımız harcamamız var”

“AB’den gerekli destek gelmezse, kapıları açabilirim diyorsunuz, bunu detaylandırır mısınız?” sorusuna Erdoğan şu yanıtı verdi:

“Biz desteği verdik, fakat şu anda Avrupa Birliği’nin daha önce verdiği söz vardı, bu 6 milyar avroluk bir destek, bunu bizim milli bütçemize yapmıyor, bunu STK’lar vasıtasıyla aracı kuruluşlara örneğin AFAD ve Kızılay’a yapıyordu, yapmaları lazımdı. Söz verdikleri süre içinde yapmadılar. Hatta bunu daha da artıracağız dediler. En son Merkel ile yaptığım görüşmede, sayın Şansölye, ‘6 milyar avronun üzerinde ne yapmamız gerekiyor bize bunu da söyleyin’ dediler. ‘6 milyar avronun üzerinde çok şey yapmanız gerektiğini şimdiden söyleyebilirim’ dedim. Çünkü yaptığımız harcama ortada, 40 milyar dolar bizim yaptığımız harcamamız var. Zaten sizin buradan nelerin yapılması gerektiğini anlamanız lazım.’ dedim. Bu konularda herhangi bir adım atılamadığı zaman bu yükün altında biz kalamayız. Ege ve Akdeniz’de botların içinde insan kaçakçılığının bu insan kaçakçılığıyla ölen insanların herhalde bir bedeli var. Bunları da birileri ödeyecek, ödemesi lazım. Biz de diyoruz ki, o zaman bu işi madem kabullenmiyorsunuz biz de kapıları açarız, oradan nereye gideceklerse buyursunlar gitsinler. ”

Erdoğan sadece Cerablus ve Elbab’a 365 bin Suriyelinin geri gönderildiğini hatırlatarak, “Kuzeyin tamamını planladığımız zaman rahatlıkla o bir milyonu Afrin dahil buralara alabiliriz. Bakın sadece Elbab ve Cerablus’ta 365 bin insan şu anda oralara döndü. Bu bir planlama melesidir. Planlamayı yaptığımız anda bu işi çözeriz. Arkadaşlarımız bunu çalıştı.” dedi.

 

“Halkımızı kış mevsiminde soğukta bırakacak halimiz yok”

Türkiye’nin batılı ülkelerle enerji araması konusunda ortaklık yapma ihtimalinin sorulması üzerine, bunun değerlendirilebileceğini belirten Erdoğan, “Bunların hiçbiriyle bir tersliğimiz yok. Her an her şey olabilir. Yapılabilir. Bizim iki tane sondaj gemimiz var. Üçüncüsünün gelme ihtimali var. İki tane sismik araştırma gemimiz var. Bütün bu gemilerimiz çalışmalarına peyderpey başladılar ve devam ediyorlar.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika’nın İran yaptırımlarından sonra Türkiye-İran ilişkileri ile Türkiye’nin enerji ve petrol ihtiyacının karşılanmasında alternatif ülkeler olup olmadığı sorusuna şu yanıtı verdi:

“Özellikle enerji hatları ağırlıklı olarak Rusya’dan. 40 milyar metreküp doğalgaz alımımız var. Bunun 28 milyar metreküpe yakınını Rusya’da temin ediyoruz. Bunun dışında LNG olarak aldığımız yerler de var. Amerika, Cezayir ve Katar gibi ülkelerden de ihtiyacımızı gideriyoruz. Azerbaycan’dan aldıklarımız var. Irak’tan aldıklarımız var. Biz burada halkımızı kış mevsiminde soğukta bırakacak halimiz yok. Hepsinin ihtiyacını gideriyoruz ve gidermeye devam edeceğiz.”

“Kabine konusunu ele almanın anlamı yok”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarının hatırlatılması ve kabinede değişiklik olup olmayacağının sorulması üzerine, şöyle konuştu:

“Biz kabineyle alakalı konuda ihtiyacımız olduğu anda bu tür bir şeyi yaparız. Sipariş üzerine böyle bir şeyi yapmayız. Fakat parti teşkilatında değişime gelince her kongre biliyorsunuz bir değişimi getirir. Niye? Güç devşirmedir bu. Bunu en alt kademe belde teşkilatlarından tutunuz ilçe teşkilatlarına, il teşkilatlarına ve büyük kongreye kadar bütün bu kademelerde bazı değişiklikler yaparsınız. Bu yaş gruplarından tutun, kadın erkek gruplara varıncaya kadar hepsini kapsar. Şu an itibariyle de bizim zaten ortalamada ağırlık olarak mesela büyük kongrede yüzde 30 civarında bayan aramızda olmasını istiyoruz. İllerde aynı şekilde istiyoruz. Böylece kariyerleri ve meslek grupları, bunları da önemsiyoruz. Bu şekilde kongreleri inşallah önümüzdeki ay başlatıyoruz. Ardından da büyük kongreye doğru partimizi taşımış olacağız. Şimdiden 2023’e tüm hazırlıklarımızı en güçlü şekilde sürdürelim.”

Kabinede değişikliğin tekrar hatırlatılması üzerine ise Erdoğan, “Belli olmaz. Şu anda ortada herhangi bir sıkıntı yokken kabine konusunu ele almanın anlamı yok. Çünkü gerek ekonomi olsun gerek diğer alanlarda olsun şu anda arkadaşlarımın hepsi de ellerinden gelen bütün gayreti gösteriyorlar. Eğer böyle bir şeye aksama olur da gerek duyulursa, onu zaten yaparız.” dedi.

“Yeni bir döneme hazırlanacağız”

Erdoğan’a, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uluslarası kamuoyundan gelen eleştiriler de soruldu.

Bu tür eleştirileri getirenlerin ne siyaseti ne devlet yönetimini bilmediklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:

“Şimdi devlet başkanı olarak yargının gücü benim elimde mi? Böyle saçmalık olur mu. Hiç alakası yok. Yargı bir defa bağımsızdır ve bağımsız yargı kararlarını vermekte de serbesttir. Bir başka konu parlamento. Yürütme olarak güç parlamentoda. Parlamentonun yasama olarak yaptıklarını benim yapma yetkim yok, ama yasama dışında hakkında herhangi bir yasama organı olarak alınmış bir karar yoksa o zaman Cumhurbaşkanlığı kararnamesi devreye girer. Bu da ne yapar? Süreci hızlandırır.”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin demokratik bir hükümet sistemi olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:

“Amerika için böyle bir şey konuşuluyor mu? Konuşulmuyor. Fransa’da yarı başkanlık sistemi var. Konuşuluyor mu? Konuşulmuyor. Dünyanın değişik yerlerinde buna benzer sistemler var. Konuşuluyor mu? Hayır konuşulmuyor, ama Türkiye’de Erdoğan Cumhurbaşkanı, sürekli bu konuşuluyor. Bu bize bir şey sunuyor. Bu da siyasal istikrardır ve biz bu siyasal istikrarı getirebilmek için bu adımı attık. Şu an itibariyle de bazı eksikler vesaireler olsa da hazırlıklarımızı yaptık. Bunu kamuoyuyla da paylaşacağız. Güzel bir yere geldik ve inanıyorum ki, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin ülkemizdeki şu bir yılı aşkın sürecin bütün artıları eksileri elimizde. Onlarla beraber yeni bir döneme hazırlanacağız.”

Paylaş